Resul kelimesi
hakkında:
Kuran’da
anlatılan İslam’a karşı delil getirme çabasında olan mezhepçi İslamcılar
“Allah’a ve resulüne itaat edin” şeklindeki ayetleri gösterip; Kuran’da
“Allah’a ve resulüne uymamız söyleniyor. Kuran’a uymak Allah’a uymaktır,
hadislere uymak Peygamber’e uymaktır” demektedirler. Söz konusu ayetlerde
Peygamberimiz hep “resul” kelimesi ile anlatılmaktadır. Kuran’da geçen “resul” kelimesinin tam karşılığı “elçi” kelimesidir. (“Peygamber” Farsça kökenli bir
kelimedir ve Kuran’da geçmez. Kuran çevirilerinde elçi manasına gelen Arapça
“resul” kelimesi “resul” veya “Peygamber” diye de çevrilir.) Bu kelime hem
“Allah’ın elçisi”, hem de “herhangi bir elçi” manasında kullanılır. “Resul”
diye geçen kelimeyi “elçi” diye çevirmek tam doğru bir çeviri olmaktadır.
Nitekim birçok çeviri de böyledir:
‘’Kim
Allah’a ve elçisine itaat ederse ve Allah’tan korkup sakınırsa işte
kurtuluşa ve mutluluğa erenler bunlardır. ‘’ (24-Nur Suresi 52)
‘’Allah’a
ve elçisine itaat edin ki merhamet olunasınız.’’ (3-Ali Imran
Suresi 132)
Biz
Peygamberimiz Hz. Muhammed’e niye uyarız? Çünkü o, Allah’ın elçisidir. Yani
Allah’ın mesajını alıp da getiren kişidir. Elçinin mesajı, Allah’ın gönderdiği
mesajdır. O mesaja uyulunca hem Allah’a, hem de o mesajı getiren elçiye uyulmuş
olur. Aynı zamanda mesajın kendisine (Kuran’a) uyulduğunu söylersek, bu da
doğru olur. Hz. Muhammed’e
“elçi” denmesinin sebebi, kendisinin olmayan mesajı taşımasıdır. Yani Allah,
“resul” (elçi) kelimesiyle; Hz. Muhammed’in, kendisinin olmayan mesajı taşıyan
kişi olduğunu vurgulamaktadır. İnsanlara, elçiyi devreden çıkartıp
Allah’a varmanız mümkün değildir, dersini vermektedir. İtaat edilmesi emredilen
kişi olan elçi, kendisi namına değil, göndericisi (Allah) namına konuşmaktadır.
Bu yüzden “Ona (elçiye) itaat, gönderene (Allah’a) itaattir” mantığı, Kuran’ın
bu ayetleriyle verilmektedir. Allah’ın elçi yollaması, bizle irtibat kurmak
için seçtiği yegane yoldur. Elçi mesajı insanlara ileteceği, O’na davet edeceği
için elçiye itaat onu gönderene (Allah’a) itaat olacaktır.
‘’Elçiye itaat
eden Allah’a itaat etmiş olur.’’ (4-Nisa Suresi
80)
İnsanlar,
Allah’ın mesajı Kuran’ı, Hz. Muhammed’in (elçinin) ağzından duydular. Kuran her
insana ayrı ayrı vahiy edilmedi ki! Peygamberimiz’in getirdiği mesaja uymayan birçok insan “Bu insan
sözüdür” veya “Biz bir insana mı uyacağız” şeklinde Peygamberimiz’e karşı
çıkmışlardır. Oysa Allah “Allah’a ve elçisine itaat edin” ayetleriyle; Hz.
Muhammed’e, elçiliği yüzünden, o mesajın gerçek sahibi Allah olması yüzünden uyulacağını
göstermektedir. Yani Allah, “Allah ve elçisine itaat edin” ayetleriyle, gerçek anlamda
uyulanın bir tek Allah olduğunu göstermektedir, bu da 4-Nisa Suresi 80.
ayette bir daha anlaşılmaktadır. Yoksa, Allah Kuran ile hükümler koydu,
Peygamber hadislerle ilave hükümler getirdi, Allah ve elçiye itaatten kasıt iki
tane din oluşturucunun oluşturduklarına uymaktır; şeklinde ayetleri açıklamak,
dinimizi, Allah ve Peygamber ortak yapımına çevirmek olur. Oysa Kuran’da Allah
dışında hüküm koyucu aranmaması söylenir:
‘’Allah
size kitabı detaylandırılmış bir halde indirmişken Allah’ın dışında
bir
hüküm koyucu mu arayayım?’’ (6-Enam Suresi
114)
“MUHAMMED”
İsminin Kuran’da Kullanılış Tarzı
Diğer
bir ilginç nokta da Kuran’da, Peygamberimiz’in ismi olan “Muhammed” in geçtiği
4 ayetten 3’ünde de “Muhammed’in elçi olduğu” nun vurgulanmasıdır:
‘’Muhammed
yalnızca bir elçidir.’’ (3-Ali İmran Suresi 144)
‘’Muhammed
Allah’ın elçisi ve Peygamberler’in sonuncusudur.’’ (33-Ahzab
Suresi 40)
‘’Muhammed
Allah’ın elçisidir.’’ (49-Fetih Suresi
29)
Kuran’da
“Muhammed” isminin geçip elçiliğin vurgulanmadığı tek ayette ise “Muhammed’e
indirilene inanılması” yani Kuran’a inanılması gerektiği söylenir:
‘’İman
edip, salih işler yapanlar ve Muhammed’e indirilene -ki, O Rableri’nden bir gerçektir-
iman edenlerin kötülüklerini örtüp bağışlamış, durumlarını düzeltmiştir.’’
(47-Muhammed
Suresi 2)
Peygamberimiz’in
Muhammed ile aynı köke sahip “Ahmed” ismiyle (veya sıfatıyla) geçtiği tek
ayette ise “Ahmed’in elçiliği” vurgulanır:
‘’Hani Meryem oğlu İsa da “Ey İsrailoğulları,
ben sizin için Allah’ın elçisiyim. Benden önceki Tevrat’ı
doğrulayıcı ve benden sonraki ismi Ahmed (övülmüş, öven) olan bir
elçinin de müjdeleyicisiyim” demişti.’’ (61-Saff Suresi 6)
Daha
evvel gördüğümüz gibi Kuran’da hiçbir yerde “Allah’a ve Muhammed’e itaat edin”
diye bir ifade bulunmaz. Kuran’da sürekli “Allah’a ve elçisine itaat edin”
şeklinde bir ifadenin geçmesi; Hz. Muhammed’e, ancak elçilik vazifesinden dolayı
itaat edilmesi gerektiğini hatırlatmaktadır. “Muhammed” isminin geçtiği tüm
ayetlerde (biri hariç) elçiliğinin vurgulanması, tek istisna ayette ise
“Muhammed’e indirilene (Kuran’a) uyulması gerektiği”nin söylenmesi, tüm yanlış
anlamalara kapıları kapatmıştır.
Peygamber
Sadece Kuran ile Evrensel Hükümler Getirdi
Peygamber
sadece Kuran’la evrensel hükümler getirirdi. Peygamber’e Kuran ayetleri
gelmediğinde ise Peygamber’in bir şeyler uydurmasını istediler. Oysa bunun
mümkün olmadığı, Peygamber’in sadece vahye uyduğu, aşağıdaki ayetlerden
anlaşılır:
‘’De
ki: Ben sizi yalnızca vahiy ile uyarıp korkutuyorum.’’ (21-Enbiya Suresi
45)
‘’Onlara
bir ayet getirmediğin zaman, “Şuradan buradan derleseydin ya” derler. De ki:
“Ben sadece Rabbim’den bana vahiy edilene
uyuyorum. Bu, Rabbiniz’den olan kavrama yeteneğidir, iman edecek bir
toplum için doğruya iletilme ve rahmettir.”
(7-Araf
Suresi 203)
Allah,
birçok ayette Kuran’ı indirdiğini, Kuran’ı vahyettiğini söyler. Aşağıdaki ayette
göreceğiniz gibi Peygamber’in resullük (elçilik) vazifesinin temeli Kuran’ın
tebliğ edilmesidir. Eğer Peygamberimiz bunu yapmasaydı, elçilik vazifesini
yapmamış olacaktı. Elçinin vazifesi Allah’ın indirdiğini tebliğ etmek ise,
elçiye itaat de Allah’ın indirdiğine
itaat
olacaktır.
‘’Ey elçi!
Rabbin’den sana indirileni tebliğ et. Eğer yapmayacak olursan elçiliğini tebliğ
etmemiş olursun.’’ (5-Maide
Suresi 67)
‘’De ki: “Sizi
ve kime ulaşırsa kendisiyle uyarmam için bana bu Kuran vahyedildi.”
(6-Enam Suresi 19)
Hz. İbrahim’in Hadisleri Nerede?
Kashif
Ahmed Shehzada, Allah’a ve elçiye itaatten kastın; Allah’ın elçisiyle
gönderdiği mesaj olan Kuran’a uymak olduğunu söyler ve Kuran’da aktarıldığı
gibi Peygamberimiz’in bizim için örnek olduğunu, fakat Peygamberimiz’e dair
bilgiler için de tek geçerli ve yeterli kaynağın Kuran olduğunu söyler.
Shehzada, Mümtehine Suresi 4. ayeti örnek göstererek şöyle der: “Aşağıdaki ayet, Hz. İbrahim’in
örneğini geleneklerin ve ona atfedilen sözlerin arasından seçeceğimizi mi
söylüyor? Hayır, bu ayet öyle söylemiyor. Ayette anlatılmak istenen Hz.
İbrahim’in davranışının ve tavrının, Kuran’da açıklanan şeklinin inananlar için
örnek olduğu ve inananların onun örneğinde olduğu gibi hareket etmeleri
gerektiğiydi.” (Kashif Ahmed Shehzada, Dinin Kaynağı Olarak Kuran Yeter
Mi?).
‘’İbrahim
ve onunla birlikte olanlarda size güzel bir örnek vardır.’’
(60-Mümtehine Suresi
4)
Eğer
Peygamberimiz’i örnek almaktan kastın, hadislere ve Peygamber’in kavminin
geleneklerine uymak olduğu söylenirse; o zaman İbrahim Peygamber’i örnek
almamızı söyleyen ayete göre, İbrahim Peygamber’in kavminin geleneklerini
öğrenmemiz ve İbrahim Peygamber’in hadislerini de bulmamızgerekmektedir. Oysa
durum Shehzada’nin dediği gibidir. Peygamberimiz’in de, İbrahim Peygamber’in de
davranış şekilleri Kuran’da anlatılır ve örnek almamız istenen bu
davranışlardır. Peygamber’in vahiy olan Kuran dışında Allah’a karşı bir şeyler
uydurması için çabalar daha Peygamber hayattayken başlamıştır. Peygamberimiz
hayattayken buna engel olmuştur, fakat Peygamber’in vefatından sonra, hele bir
de dört halife dönemi de geçince, Peygamber’in döneminde başlayan vahiy dışında
uydurmalar oluşturma çabaları ne yazık ki gördüğümüz kötü sonuçları
doğurmuştur.
‘’Onlar
neredeyse sana vahyettiğimizden başkasını bize karşı uydurman için seni fitneye
düşüreceklerdi.’’ (17-İsra Suresi 73)
Kuran
Ayetlerinde Anlatılanlara Uymak Elçiye Uymaktır
Kuran
Allah’ın kitabıdır, fakat insanlar onu Hz. Muhammed’in (elçinin) sözü olarak,
onun ağzından duydular. Kuran’ın aşağıdaki ayetlerinde geçen ifade tarzları, bu
mantığı daha iyi kavramamızı sağlamaktadırlar:
‘’Allah
ve elçisinden kendileriyle antlaşma yapmış olduğunuz müşriklere bir ültimatomdur
bu.’’ (9-Tevbe Suresi 1)
‘’Bir
de Allah ve elçisinden insanlara Büyük Hac Günü bir duyuru var. ‘’
(9-Tevbe Suresi 3)
Görüldüğü
gibi, Allah’ın kendisinden ve elçisinden ültimatom olduğunu, duyuru olduğunu
söyledikleri aynı zamanda Kuran ayetleridir. Aynı mantığıKuran’ın başka
yerlerinde de görebiliriz. Örneğin; 4-Nisa Suresi 13. Ayete kadar miras ile
ilgili hükümler anlatılır, 13. ve 14. ayet ise şöyledir:
13-
‘’Bunlar Allah’ın sınırlandır. Kim Allah’a ve elçisine itaat ederse, onu altından
ırmaklar akan ebedi kalacakları cennetlere sokar. İşte büyük kurtuluş ve
mutluluk budur. ‘’
14-
‘’Kim Allah’a ve elçisine isyan eder ve O’nun sınırlarını aşarsa, onu da içinde
ebedi kalacağı ateşe sokar. Onun için alçaltıcı bir azap vardır.’’
(4-Nisa
Suresi 13,14)
Allah
13. ayete kadar hükümlerini anlatırken, 13. ve 14. ayetlerde bunlara uymak;
Allah’a ve elçisine uymak olarak gösterilmektedir. Ne yazık ki Kuran’ı iyice
araştırmadan, iyice düşünmeden, ayetleri sırf kendi fikirlerini doğru çıkartmak
için çekiştirenler, bu ayetleri görmezlikten gelmiş ve ileri sürdükleri
fikirlerle dini, Allah ve Peygamber ortak yapımı bir şirkete; Peygamber’i,
Allah’ın hükümlerine hüküm katan, Allah’ın hükümlerini gerektiğinde nesh eden
(silen) bir şahsa dönüştürmüşlerdir. İçine düştükleri bu çelişkiyi fark eden
bazı mezhepçiler açmazlarını kapamak için daha da vahim bir iddiaya
kalkışmışlardır. Bu iddiaya göre Peygamber’in mevcut hadis kitaplarındaki
hadisleri de vahiy neticesidir. Hadislerin Kuran’la, mantıkla, kendi
aralarında, bilimle, insafla çeliştiklerini bilenler (sayfada bu konu üzerine
de paylaşım yapılacaktır) bu iddianın korkunçluğunu anlarlar. Bu iddia ile
Peygamber’e atılan iftiralar, Allah’a iftiralar atmaya dönüştürülmüş olur. Peygamber bir tek Kuran’ı
yazdırmıştır. Madem Kuran dışında uyulması gereken kaynaklar, vahiyler vardı; o
zaman Peygamber onları neden yazdırmadı? Aşağıdaki ayete göre
Peygamber’in uyduğu vahiy Kuran’dır. Din düşmanlarının değişmesini istedikleri
de Kuran’dır. Kuran dışında dini kaynaklar olsa Peygamber de onlara uyardı, din
düşmanlarıysa onların da değişmesini isterlerdi:
‘’Onlara
ayetlerimiz apaçık belgeler olarak okunduğunda bizimle karşılaşmayı ummayanlar
derler ki: “Bundan başka bir Kuran getir veya bunu değiştir.” De ki: “Benim onu
kendiliğimden değiştirmem asla mümkün değildir. Ben sadece bana vahyedilene
uyuyorum. Eğer Rabbim’e isyan edersem büyük günün azabından korkarım.” (10-Yunus
Suresi 15)
Peygamberinde de Hataları Olabilir
Peygamber
Allah’ın vahyi olan Kuran’a uyar. Gündelik hayatta Peygamber’in bazı hatalar
yapması bile mümkündür. Kuran’da Peygamber’in hatalarının belirtilmesi,
Peygamber’in Kuran dışındaki her sözünü, her hareketini vahiy olarak göstermeye
çalışan iddiayı yalanlar.
‘’...
İnsanlardan çekinerek Allah’ın açığa vuracağı şeyi içinde saklıyordun. Oysa
Allah kendisinden çekinmene daha çok layıktı.’’
(33-Ahzab Suresi 37)
‘’Allah
seni affetsin, doğru söyleyenler sana açıkça belli oluncaya ve yalancıları da
öğreninceye kadar niye onlara beklemeden izin verdin?’’ (9-Tevbe
Suresi 43)
‘’1-
Surat astı ve yüz çevirdi
2-
Kendisine o kör geldi diye
3-
Nereden biliyorsun belki o temizlenip arınacak
4-
Veya öğüt alacaktı da, bu öğüt kendisine fayda verecekti.
5-
O kendisini her türlü ihtiyacın üstünde görene gelince
6-
Ki sen ona yöneliyorsun
7-
Sana ne onun arınmasından
8-
Ama koşarak sana gelen var ya
9-
Odur içi titreyerek korkan
10-
Sen ona aldırmıyorsun
11-
Hayır, çünkü o bir öğüttür…’’ (80-Abese Suresi 1-11)
Ahzab
Suresi’ndeki örnekte, Peygamber’in özel hayattaki bir durumda insanlardan
çekinmiş olduğu ve böyle yapmaması gerektiği anlatılır. Tevbe Suresi’nde, Allah
uğrunda mücadele ederken Peygamber’in yanlış tutumu, yanlış taktiği gösterilir.
Abese Suresi’nde ise inkarcı bir kişiye dini anlatmak uğruna, Peygamber’in kör
bir kişiye vakit ayırmadan aynı kişiyi ikna etmek için uğraşına devam etmesi
anlatılır. Abese Suresi’nde Peygamber’in bu davranışı düzeltilir ve böyle
davranmaması söylenir. Görüldüğü gibi bu üç örnekte; hem Peygamber’in hatalı üç
davranışı düzeltilmiştir, hem de Peygamber’in Kuran dışındaki her sözünün vahiy olması gibi saçma bir
iddianın zemini yok edilmiştir. “Peygamber’in sünneti” başlığıyla öyle izahlar
yapılmıştır ki; bu izahlara göre Peygamberimiz’in Peygamberlikten önceki durumu
bile sünnete delil oluşturmaktadır. Sibai’nin, “Sünnet” kitabı, sayfa
47’de şu izah yapılır: “Peygamberimiz’e dair her ne izah nakledilmiş ve rivayet
edilmiş ise; ister Peygamberlik’ten öncesi ile ister Peygamberlik’ten sonrası
ile ilgili olsun sünnet kapsamı içindedir.” Oysa Kuran’da Peygamberimiz’in
Peygamberlikten önceki durumu şöyle anlatılır:
‘’Seni
sapmış bulup da doğru yola iletmedi mi?’’ (93-Duha Suresi
7)
‘’İşte
böylece sana da emrimizden bir ruh vahyettik. Sen kitap nedir, iman nedir
bilmezdin.’’ (42-Şura Suresi 52)
Ayetlerde, Peygamberimiz’in daha evvel
yanlış bir yolda olduğu; kitabı, imanı bilmediği açıkça söylenir. Peygamber’in
imanı bilmediği dönem, nasıl olur da örnek olur. Nasıl din diye insanlara
takdim edilebilir?
Hiç şüphesiz bu iddialar, Kuran’ın yukarıda görülen ayetleri ve daha birçok
ayeti ile çelişiktir. Peygamber’e Kuran’ın bir benzerinin, mislinin verildiğine
dair izahlar da Kuran’a ters düşen izahlardır. İnsanların yazdıkları hadis
kitaplarını, Allah’ın kitabı Kuran gibi dinin kaynağı olarak gösterenler, şu
ayeti iyice okumalıdırlar:
‘’Kitabı
kendi elleriyle yazıp sonra az bir değer karşılığında satmak için “Bu Allah
katındandır” diyenlere yazıklar olsun. Vay elleriyle yazdıklarından dolayı
onlara, vay kazanmakta olduklarına!’’ (2-Bakara Suresi 79)
-------
Tahrim Suresinin 1. ayetine göre, Peygamber’in sadece kendisine bile
bir şeyi haramlaştırması mümkün değilken, diğer insanlara ilave haramlar
yaptığını söylemek hiçbir şekilde Kuran’la bağdaşmaz.
‘’Ey
Peygamber! Allah’ın sana helal kıldığını eşlerini memnun etmek isteyerek neden
haramlaştırıyorsun?’’ (66-Tahrim Suresi 1)
Hikmet
Kuran’dadır.
‘’Nitekim
Biz, size aranızdan ayetlerimizi okuyacak, sizi arındıracak, size kitabı ve hikmeti
öğretecek ve bilmediklerinizi bildirecek bir elçi gönderdik.’’
(2-Bakara Suresi
151)
Kimileri
de bu ayetteki “hikmet” kelimesi ile sünnetin, hadislerin kastedildiğini; böylece
Kuran’a hadisler ile ilaveler yapılabileceğini söylemişlerdir. Oysa “hikmet”
kelimesinin “sünnet” ve “hadis” gibi bir manası olmadığı gibi, bu kelimeyle
Kuran dışında bir kaynak oluşturulabileceğine dair bir delil de yoktur. Aksine
hikmetin Kuran’da olduğuna dair birçok ayet vardır:
‘’Elif,
Lam, Ra. Bunlar, hikmetli kitabın ayetleridir.’’ (10-Yunus Suresi
1)
‘’And
olsun hikmetli Kuran’a.’’ (36-Yasin Suresi 2)
‘’Şüphesiz
o (Kuran), bizim katımızda olan ana kitapta mevcuttur. Yüce ve hikmet doludur.’’
(43-Zuhruf
Suresi 4)
Ayrıca
İsra Suresinde 22. ayetten 38. ayete kadar Allah’ın haramları ve emirleri
belirtildikten sonra 39. ayette şöyle denilmektedir:
‘’Bunlar,
sana Rabbin’in hikmet olarak vahyettikleridir.’’ (17-İsra Suresi
39)
İsra
Suresi’nin 39. ayetine kadar bahsedilenler (yani Allah’ın hikmet olarak
vahyettikleri) şunlardır: Allah’la
beraber başka ilahlar edinmemek (22. ayet). Allah’tan başkasına kulluk
etmemek, ana babaya iyi davranmak (23. ayet). Anne babaya gerekli
şekilde davranmak (24. ayet). Rabbimiz’in iç dünyamızı bildiği (25.
ayet). Akrabaya, yoksula, yolda kalmışa hakkını vermek, israf etmemek
(26. ayet)...
Görüldüğü gibi, gerek Peygamber’in
sünneti adına, gerek hikmet adına Kuran’a müracaat etmeliyiz. Peygamber’in
davranış tarzları (sünnet) için de, hikmet için de tek güvenilir kaynağımız
Kuran’dır. Allah’ın Kuran’daki sınırları; hem hikmettirler, hem de bunları
uygulamak elçiye (Peygamberimiz’e) itaattir. Kuran, Peygamber’in ağzından
duyulmuştur. Zaten birçok Kuran ayeti de Peygamber’e “De ki” emriyle başlar.
Kuran, Allah’ın elçisi Peygamberimiz Hz. Muhammed’in getirdiği Allah’ın
mesajıdır. Peygamber’in tüm çabası da bu mesajın kılavuzluğuyla insanlara
rehberlik etmek olmuştur. Bu yüzden aslen Allah’ın olan bu mesaja uymak; hem
göndericisi Allah’a, hem getiricisi elçiye uymaktır. Allah’ın dini Kuran’la
tamamlanmış olmuyorsa, o zaman Kuran’ın fonksiyonu nedir? Allah neden Kuran ile
dini yarım bırakıp, diğer kısmını belirsiz kaynaklara bıraksın? Allah’ın dine
ilave etmek istediği şeyler olsaydı; Kuran’ı iki veya üç kat daha kalın yapıp,
bu sorunu çözebilirdi. Oysa Kuran, kendisinin detaylı olduğunu söylemektedir. Geçmiş
kavimlerin başına gelenleri tekrarla anlatan Kuran, kendi içeriğinin dışında
din adına gerekli olan ilave bilgiler olsaydı, onları da içerirdi. Kuran’ı
inceleyenler binde bir rastlanma ihtimali olan konularda bile Kuran’ın gerekli
izahları yaptığını görürler. Örneğin zorda kalıp kan, leş, domuz eti ve Allah’tan
başkası adına kesilen hayvandan başka bir şey bulamayanların, bunları haddi
aşmadan yiyebileceği açıklanır ki; bu durum binde bir kişinin başına, hayatında
ancak bir kez gelebilecek bir olaydır. Peki, o zaman Kuran’ın gündelik yaşamda
sık sık karşımıza çıkacak, her gün uygulanacak bilgileri eksik bıraktığı nasıl
düşünülebilir? Kuran bu bilgileri açıklamamışsa, bu detaylar gereksizdir ve
dinin bir bölümü veya evrensel şartı değildir.
Elçi ve Emir
Sahibi Dinin Sahibi Yapılırsa
‘’Ey
iman edenler! Allah’a itaat edin, elçiye itaat edin ve sizden olan emir
sahiplerine de. Eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, Allah’a ve ahiret
gününe inanıyorsanız; onu Allah’a ve elçiye arz edin.’’ (4-Nisa
Suresi 59)
İnsanlar
topluluklar halinde yaşarlar. Bu toplu yaşamda; ortak kararı, ortak
prensipleri, kimi durumlarda ortak orduyu, savaş ve barış kararı gibi kritik
kararları da hayata geçirmek gerekir. Elçi (Hz. Muhammed) kendi döneminde toplumun
başı olarak birçok kritik kararı alırdı. Bunlara da uymak gerekirdi, çünkü Hz.
Muhammed o dönemde hem elçi, hem de “emir sahibi” (ulul-emr) olarak toplumun
başıydı. Ayrıca kendinin altında başka “emir sahipleri” (vali veya ordu
komutanları gibi) atarsa, bunlar da yönetimde görev üstlenmiş olurlardı.
Peygamber’in vefatından sonra Müslümanlar’ın içlerinden seçecekleri kişi veya
kişiler, bu vazifeyi yerine getirebilir ve onlara da itaat gerekir. Fakat bu
itaat, hiçbir zaman Allah’ın hükümlerine ilave hükümler yapılması manasına
gelmez, ancak düzenin sağlanması gibi fonksiyonları içerir. Çünkü Kuran’dan;
Kuran’ın her şeyi açıkladığını, detayları verdiğini ve dinin Kuran’a eşit
olduğunu anlıyoruz. Eğer elçiye itaatten ve emir sahiplerine itaatten; ilave
farz veya haram yetkisi anlaşılsaydı, ortaya şu mantıksız tablo çıkardı.
Yenmesi haram olanları örnek olarak ele alalım, Kuran’da 1- Leş, 2- Kan, 3-
Domuz eti, 4- Allah’tan başkası adına kesilen hayvanlar haram kılınmıştır.
Elçiye itaatten kasıt, elçinin ilave haramlar getirmesi olsaydı, elçi; 5-
Midye, 6- Karides, 7- Eşek eti şeklinde haram listelerini genişletebilirdi. Nitekim
mezhepçiler bunu iddia etmektedirler. Peki, o zaman bir dönem Sunni
Müslümanlar’ın halife olarak emir sahibi kabul ettikleri Yavuz Sultan Selim; 8-
Tavuk, 9- İnek eti, 10- Palamut balığı şeklinde bu listeyi uzatıyor olsaydı ve
“Elçiye itaat ayetleriyle, bunları haram kılıyorsanız, emir sahibine itaat
ayetiyle de, ben bunları aynı mantıkla, aynı şekilde haram kılıyorum” deseydi,
ne derdiniz? “Elçiye itaat edin” anlamındaki ayetlerle, Kuran’ın hükmünün iptal
yetkisinin (neshin) Peygamber’e verildiği şeklindeki iddiayı hatırlayalım (Sayfamızda
konuyla ilgili olan Nasih – Mensuh hakkında paylaşım yapılacaktır). O zaman
biri çıkıp, aynı mantıkla, “Emir sahibi de kendinden evvelki dini hükümleri
değiştirebilir” iddiasında bulunur ve emir sahibi “Zinayı, hırsızlığı helal
yapıp; namazı orucu kaldırıyorum, bunlar da benim neshlerim (iptal yetkisini
kullanmam)” derse, ne diyeceksiniz? Bunun için “emir sahiplerine itaat edin”
diyen ayeti çekiştirip, kendini Allah gibi dini hüküm koyucu mertebesine
çıkarırsa sonuç ne olur? Eğer “elçiye itaat” ile elçi ilave helaller, haramlar
ve iptaller yapabiliyorsa; o zaman benzer ifadeye sahip ayetle emir
sahiplerinin (yöneticilerin) de aynı yetkiye kavuşmaları gerekirdi! Görüldüğü
gibi Kuran’ı bir bütün şeklinde kabul etmeden çekiştirmeye kalkmanın sonu
felakettir.
Allah’a
İtaat = Kuran’a İtaat = Elçiye İtaat
Kuran’ın
anlattığı İslam’a inanan her Müslüman, elçiye (Hz. Muhammed’e) itaatin gerekliliğini
bilir. Kuran’ın takipçisi Müslümanlar, bu yüzden, Allah’a ve elçisine itaat
edilmesini söyleyen ayetlerin kendilerine karşı delil gösterilmesini çok garip
karşılarlar ve bu iddiayı yapanların Kuran’ı bilmediğini veya çekiştirdiğini
kavrarlar. Kuran’ın takipçisi Müslümanlar’a göre, elçiden bize miras kalan ve
elçinin bize miras olarak bırakmaya çalıştığı yegane
kaynak Kuran’dır. Kuran yeterlidir, bizi ilgilendiren yegane vahiydir ve
Peygamber’in başka bir kaynağı yazdırmaması da Kuran’ı yegane kaynak olarak
bıraktığının delilidir. Hadis kitabı diye toplanmış kitaplar ve dini, Kuran ile
Kuran’dan kat kat fazla hadisin şirketsel oluşumlarının bir neticesi olarak
gösteren mezhepçi kitaplar; Peygamberimiz’e iftiralarla doludurlar. Kuran’ı tek
kaynak kabul edip tüm bu kaynakları reddetmek, din adına tek otoriteyi Kuran’a
(Allah’ın mesajına) vermek; hem mesajın sahibi Allah’a, hem mesajı getiren
elçiye itaat etmek demektir. İnşallah, bu izahlar, Allah’a itaati, Kuran’a
itaati ve elçiye itaati ayırıp adeta din adına ayrı ayrı otoriteler varmış gibi
gösterenlerin mesajın sahibini, mesajın kendisini ve mesajı getirip duyuran
elçiyi birbirlerinden ayırmalarını önler. Mesajın sahibi Allah’la
görüşemeyeceğimiz ve mesajı getiren elçi vefat ettiği için bize kalan mesajın
kendisi olan Kuran’dır. Mesajla yetinmemiz ve mesaja güvenmemiz, sorunları
çözmeye yetecektir.
‘’Kendilerine
okunmakta olan kitabı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu?’’
(29-Ankebut
Suresi 51)
__
Kaynak: Kuran Araştırma Grubu, Uydurulan Din ve Kurandaki Din, İstanbul Yayınevi, 2011, s.291-304
__
Kaynak: Kuran Araştırma Grubu, Uydurulan Din ve Kurandaki Din, İstanbul Yayınevi, 2011, s.291-304
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder