Kuran’da
malların, maddi değeri olan varlıkların Allah yolunda sarfedilmesi “zekat, sadaka, infak” gibi kelimelerle, kimi zaman da
“Yoksulu yedirin” gibi ifadelerle (74-Müdessir Suresi 44) veya mallarla
Allah yolunda mücadele etmeden (4-Nisa
Suresi 95) bahsedilmesiyle anlatılır. Kuran’da birçok ayette anlatılan bu
ibadet, dinimize göre en temel vazifelerimizden biridir.
Kuran’daki birçok ayette mallarımızdan sarfetmemiz anlatılmıştır.
Fakat hiçbir ayette “Kuran’a göre zekatın miktarı 1/40’tır” diye bir ifade yer
almaz.
Kuran’da birçok ayette anlatılan bu konuda, eğer 1/40 şeklinde bir ölçü
evrensel ve belirlenmiş olsaydı, hiç şüphesiz Allah bunu kitabında açıklar,
bizi yalanlarla dolu başka kitaplara muhtaç etmezdi. 1/40 şeklinde oran getiren
mezheplerin bu yargısı, halkın birçoğu tarafından dinin oranı sanılmaktadır.
Oysa bu oran, Kuran’da geçmediği gibi, mezheplerin tek ölçüsü de değildir.
Mezhepler altın, gümüş para gibi değerlerin zekat oranını 1/40 olarak
öngörmüşlerdir. Mezheplere göre tarladaki ürünün zekatının ölçüsü, koyunun
zekatının ölçüsü gibi oranların hepsi birbirinden farklıdır. Mesela tarladaki
ürünün zekatı 1/10’dur. Eğer suyu taşıyarak tarlanıza getiriyorsanız bu ölçü
1/20’ye düşer. Yani Kuran’da geçmeyen ve tarihsel kanaatlerden ibaret birçok
ayrı oran evrensel dini ölçülere çevrilmiştir. Üstelik bu oranlar, kimi
hususlarda mantıksızdır. Niye çiftçilik yapan kişi ürününün 1/10’unu
verecekken, altını, gümüş kazanan biri 1/40’ı gibi bir oranla, çiftçilerin
dörtte birini versin? Çiftçiler tüccarlardan daha mı zengindirler, yoksa
çiftçilik tüccarlıktan çok daha avantajlı bir meslek midir? Kuran’da geçmeyen
ölçüleri uyduranların, uydurduklarında evrensel dini ölçü olacak bir basiret
görülmemektedir. Kuran’la yetinmemenin sonucu bu konuda da felaket olmuştur.
Kuran’da
geçen “infak” kelimesinin Türkçe karşılığı “harcamak, Sahip olunan mallardan vermek”tir. Kuran’da
geçen bu kelime Türkçe’deki “harcama” kelimesi gibi hem Allah yolunda
harcamayı, hem de bunun dışındaki harcamaları ifade eder. Genelde Allah yolunda
harcamayı ifade etmek için kullanılmış olan bu kelime,Allah
yolundan alıkoymak için yapılan harcamalar için de kullanılmıştır (8-Enfal Suresi 36). Oysa “sadaka” kelimesi hep “Allah
yolunda harcamalar” manasında kullanılır. “Sadaka” kelimesi kökünde
“doğrulama” manasına sahiptir. Allah yolunda yapılan harcamaların, Allah’ın
hükümlerine inanmanın ve bu hükümleri doğrulamanın bir sonucu olması; “sadaka”
kelimesinin bu kullanılış tarzına sebep olmuş olabilir. “Zekat” kelimesi ise “temizlenme”
manası taşır. Kuran’da “zekat” kelimesi “sahip olunan değerlerden başkalarına
vererek temizlenme” manasında kullanılır. Nitekim 9-Tevbe Suresi 103. ayetten “sadaka vermenin”, “temizlenme” yani
“zekat” olduğunu anlayabiliriz. “Zekat”ı, “sadaka”yı da kapsayan daha geniş
anlamlı bir kavram olarak düşünebiliriz. Bu anlayışa göre “zekat”, sahip olunan
tüm imkanlardan vererek temizlenmeyi gerektirir. Yani kişi mallardan vererek
“zekat” vazifesini yerine getireceği gibi, sahip olduğu bilgisinden başkalarını
faydalandırmakla da “zekat” vazifesini yerine getirmiş olur. Kuran, sahip
olduğumuz mallardan ve maddi değerli varlıklardan kimlere vereceğimizi şu
ayetleriyle açıklar:
‘’...yakınlara,
yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, özgürlüğe kavuşma gayretindekilere
veren...’’ (2-Bakara Suresi 177)
‘’Sana
neyi infak edeceklerini (harcayacaklarını) sorarlar. De ki: “Hayır olarak infak
edeceğiniz (harcayacağınız) anne, baba, yakınlar, yetimler, yoksullar ve yolda
kalmışlaradır. Hayır olarak yaptıklarınızı şüphesiz Allah bilmektedir.” (2-Bakara Suresi 215)
‘’Kendilerini
Allah yoluna adayan yoksullar içindir ki yeryüzünde dolaşmaya güç yetiremezler.
Onurlarından dolayı, bilmeyen onları zengin sanır. Sen onları yüzlerinden
tanırsın. Yüzsüzlük ederek insanlardan istemezler. Hayır olarak infaklarınızı
(harcamalarınızı) şüphesiz Allah bilmektedir.’’ (2-Bakara Suresi 273)
‘’Sadakalar,
Allah’tan bir farz olarak yalnızca şunlar içindir: Yoksullar, düşkünler,
görevli olanlar, kalpleri ısındırılacaklar, özgürlüğünü kaybetmişler,
borçlular, Allah yolundakiler, yolda kalmış kişi. Allah bilendir, hakimdir.’’ (9-Tevbe Suresi 60)
Görüldüğü
gibi ayetlerden, Allah için yapacağımız harcamaların, sadakaların kimlere
gideceğini anlıyoruz. Allah yolunda yapılacak harcamanın miktarına gelince, bu
soru Kuran’da sorulmuş sonra da cevabı verilmiştir:
‘’Ve sana neyi infak edeceklerini
(harcayacaklarını, vereceklerini) sorarlar. De ki: ‘Bağışladığınızı’. Böylece
Allah size ayetlerini açıklar, umulur ki düşünürsünüz.’’
( 2-Bakara Suresi 219)
Görüldüğü
gibi Allah neyin harcanacağı sorusuna Kuran’da cevap vermiştir. Bu cevap ne
1/40’tır, ne de 1/10’dur, ne de başka rakamsal bir orandır. Birçok kişi eğer Kuran çevirilerini incelerse
“bağışladığınızı” diye yaptığımız çevirinin “ihtiyaçtan artanı” diye çevrildiğine
de rastlayabilir. Tahminimiz bu, Kuran
çevirilerinde birbirini taklit ederek yazmanın ve burada geçen kelimenin
Kuran’ın diğer yerlerinde nasıl geçtiğini araştırmamanın neticesidir. Burada
bizim “bağışladığınızı” diye çevirdiğimiz ve diğer bazı çevirilerde “ihtiyaçtan
artanı” diye çevrilen kelime “afv”dır. İsteyen aynı kelimenin geçtiği; 2-Bakara Suresi 187, 3-Ali İmran Suresi
152, 3-Ali İmran Suresi 155, 5-Maide Suresi 95, 5-Maide Suresi 101, 9-Tevbe
Suresi 43, 42-Şura Suresi 40, 64-Teğabun Suresi 14 ayetlerini
inceleyebilir. Tercümelerde bu ayetlerdeki aynı kelimenin karşılığını “affetmek” ve “bağışlama” olarak bulacaksınız; fakat
“ihtiyaçtan artanı” şeklinde bir manaya rastlamayacaksınız. Aynı kelime
Türkçe’ye de “affetmek” şeklinde girmiştir. Ayetten “gönlümüzden kopanı,
isteyerek ayırdıklarımızı” vermemiz anlaşılmaktadır.
Bu ayet yapılan harcamaların gönül rızası ile gerçekleşen harcamalar
olduğunu gösterir. Bu yüzden kişinin, ekonomik hayatında vermeye zorunlu
tutulduğu vergi, KDV gibi harcamaları ile “infağı (sadakayı)”
gerçekleştirdiğini düşünmek hata olur. Allah yolunda yapılan harcamalar gönül
rızası sonucudur, ekonomik mecburiyetler, zorla alınmalar buna dahil edilemez. Kuran’ın
mallarımızdan, Allah’ın rızık olarak verdiklerinden harcamamızı söyleyen birçok
ayeti vardır. Kuran’da cimrilik kınanmış ve Allah’ın verdiklerinden yine Allah
rızası için sarfetmemiz söylenmiştir. Kuran, özel mülkiyeti helal kılmış, fakat
Allah’ın tüm nimetlerin sahibi olduğu bilinci ile kulların, Allah’ın verdiklerinden
sarfederek sosyal adaleti sağlamalarını istemiştir. Kuran bize yoksulların
malımızda hakkı olduğunu öğretmekte (70-Mearic
Suresi 24,25) ve sadaka ile bizim yoksulların bu hakkını kendilerine teslim
edip temizlendiğimizi (zekat verdiğimizi) anlatmaktadır:
‘’Allah
rızıkta kiminizi kiminize üstün kılmıştır. Üstün kılınanlar, rızıklarını
ellerinin altındakilere aktarıp onda eşit hale gelmiyor. Allah’ın nimetini
inkar mı ediyorlar?’’
(16-Nahl Suresi 71)
‘’Ey
iman sahipleri! Hahamlardan ve rahiplerden birçoğu halkın mallarını uydurma
yollarla yerler ve Allah’ın yolundan alıkoyarlar.’’ (9-Tevbe Suresi 34)
Mallarını
Allah yolunda harcayacak kişi, malların gerçek sahibinin Allah olduğunu
unutmayacak, bu konudaki tüm Kuran ayetlerini göz önünde bulunduracak ve
dinimizin çok önem verdiği bu ibadeti gerçekleştirecektir. Yukarıdaki
ayetlerden anlayabileceğimiz gibi ideal olan herkes birbiriyle eşit seviyeye
gelene kadar verme faaliyetinin devamıdır. Sosyal adalet dengesizliğini yaratan
hırsla para yığma alışkanlığı, dinimizce hiç hoş karşılanmamaktadır. Ayrıca 9-Tevbe Suresi 34. ayetindeki ifadeyi
göz önünde bulundurarak; zekatımızın, harcamalarımızın sahtekar din adamlarına
gitmemesine, onların mal yığıcılığının aracı olmamasına da dikkat etmeliyiz. Bu
ibadette, herkes kendi bütçesine göre elinden geleni yapmalıdır:
‘’Geniş
imkanı olan bu geniş imkanından harcasın. Rızkı kısıtlı tutulan da Allah’ın
kendisine verdiği kadarıyla versin.’’ (65-Talak Suresi 7)
Allah
kendi rızası için harcamalarımızın gizli de, açık da olabileceğini söylemekte,
fakat gizli şekilde vermeyi üstün tutmaktadır:
‘’...
Kendilerine verdiğimiz rızıktan gizli ve açık olarak infak ederler
(harcarlar)...’’
(13-Rad Suresi 22)
‘’Sadakaları
açıktan verirseniz ne iyi, fakat gizleyip fakirlere verirseniz, bu sizin için daha
hayırlıdır.’’ (2-Bakara Suresi 271)
Bu
harcamaların yapılmasında Allah rızası dışında yollara sapılıp; gösteriş yapılmaması
ve verilenin başa kakılmaması da Kuran’da geçer:
‘’262-
Mallarını Allah yolunda harcayıp, sonra da harcamaların peşinden başa kakıp
eziyet vermeyenlerin ödülleri Rableri katındadır. Onlara korku yoktur ve
tasalanmayacaklardır onlar.’’
‘’263-
Güzel bir söz ve bağışlama, peşinden eziyet gelen bir sadakadan daha
hayırlıdır. Allah cömerttir, yumuşak davranandır. ’’
‘’264-
Ey iman edenler! Allah’a ve ahiret gününe inanmadığı halde insanlara gösteriş
olsun diye malını infak eden (harcayan) kişi gibi sadakalarınızı başa kakarak
ve eziyet ederek boşa çıkarmayın. ’’
(2-Bakara Suresi 262-264)
9-Tevbe Suresi
91 ve 92. ayetlerden,
harcayacak bir şey bulamayanların üzerinde herhangi bir sorumluluk olmadığı
anlaşılmaktadır. 2-Bakara Suresi 267.
ayette ise düzgün mallardan harcama yapmamız, tiksinilecek şeyleri infak
etmememiz gerektiği anlatılır. Kuran servet sahiplerine, mallarında fakirlerin
hakkının olduğunun, malın gerçek sahibinin Allah olduğunun dersini verir.
Tarihin belli bir anında verilmiş tarihsel hükümlerin, evrensel dini hükümler
gibi sunulmasındaki felaket zekat konusunda da kendisini göstermektedir. Şahsi
ve tarihsel kanaatleri din gibi sunanlar, Kuran’da olmayan zekat ölçülerinin
yanında, “bir malın bir kişide en az bir sene kaldığında zekat verilmesi
gerektiği” gibi hükümler de getirmişlerdir. Oysa günümüzde, büyük holding
sahiplerinin birçoğu bile parasını bir sene bir yerde bekletmemekte, sürekli
işlerinde sermaye olarak döndürmektedirler. “Borçlu zekat veremez” veya “mal
üretiminde kullanılan mallardan zekat verilmez” gibi Kuran’da olmayan
prensipler düşünülürse; krediyle iş yapan holdingciler, üretim aracı fabrika
olan fabrikatörler, aşağı yukarı hiç zekat vermeyecek, fakat çiftçi ürününü
topladığında bunun 1/10’unu, ev hanımı sahip olduğu altının 1/40’ını her sene
zekat olarak verecek demektir. Mezhepçilerin bir diğer izahına göre binek için
zekat verilmez. Bu izaha göre milyarlık arabası olanlar zekat vermeyecek ama 10
kilo domates toplayan 1 kilosunu verecektir. Kuran’ın verdiği esnekliğin
kaldırılması hoş görülemeyeceği gibi, Kuran’ın bir farzının uydurma izahlarla
yok sayılması sonucunu doğuracak izahlar da hoş görülemez. Daha doğrusu Kuran
dışı olanın, yani insani olanın, Allah’tan olan ile karıştırılması asla hoş
görülemez. Bu gayretin sonucunda ortaya çıkan felaket tablosu ortadadır. Kuran,
diğer konuları olduğu gibi, mallarımızı nasıl harcayacağımızı ve kimlere
yardımlar yapmamız gerektiğini de tam ve eksiksiz bir şekilde açıklamıştır.
‘’Sevdiğiniz
şeylerden harcamadıkça asla iyiliğe eremezsiniz. Her ne harcarsanız şüphesiz
Allah onu bilir.’’ (3-Ali İmran Suresi 92)
Kaynak: Kuran Araştırma Grubu, Uydurulan Din ve Kurandaki Din, İstanbul Yayınevi, 2011, s.411-417
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder