9 Ağustos 2017 Çarşamba

Kuran'a Göre Zekat Nasıl Olmalı?

Kuran’da malların, maddi değeri olan varlıkların Allah yolunda sarfedilmesi “zekat, sadaka, infak” gibi kelimelerle, kimi zaman da “Yoksulu yedirin” gibi ifadelerle (74-Müdessir Suresi 44) veya mallarla Allah yolunda mücadele etmeden (4-Nisa Suresi 95) bahsedilmesiyle anlatılır. Kuran’da birçok ayette anlatılan bu ibadet, dinimize göre en temel vazifelerimizden biridir.

Kuran’daki birçok ayette mallarımızdan sarfetmemiz anlatılmıştır. Fakat hiçbir ayette “Kuran’a göre zekatın miktarı 1/40’tır” diye bir ifade yer almaz. Kuran’da birçok ayette anlatılan bu konuda, eğer 1/40 şeklinde bir ölçü evrensel ve belirlenmiş olsaydı, hiç şüphesiz Allah bunu kitabında açıklar, bizi yalanlarla dolu başka kitaplara muhtaç etmezdi. 1/40 şeklinde oran getiren mezheplerin bu yargısı, halkın birçoğu tarafından dinin oranı sanılmaktadır. Oysa bu oran, Kuran’da geçmediği gibi, mezheplerin tek ölçüsü de değildir. Mezhepler altın, gümüş para gibi değerlerin zekat oranını 1/40 olarak öngörmüşlerdir. Mezheplere göre tarladaki ürünün zekatının ölçüsü, koyunun zekatının ölçüsü gibi oranların hepsi birbirinden farklıdır. Mesela tarladaki ürünün zekatı 1/10’dur. Eğer suyu taşıyarak tarlanıza getiriyorsanız bu ölçü 1/20’ye düşer. Yani Kuran’da geçmeyen ve tarihsel kanaatlerden ibaret birçok ayrı oran evrensel dini ölçülere çevrilmiştir. Üstelik bu oranlar, kimi hususlarda mantıksızdır. Niye çiftçilik yapan kişi ürününün 1/10’unu verecekken, altını, gümüş kazanan biri 1/40’ı gibi bir oranla, çiftçilerin dörtte birini versin? Çiftçiler tüccarlardan daha mı zengindirler, yoksa çiftçilik tüccarlıktan çok daha avantajlı bir meslek midir? Kuran’da geçmeyen ölçüleri uyduranların, uydurduklarında evrensel dini ölçü olacak bir basiret görülmemektedir. Kuran’la yetinmemenin sonucu bu konuda da felaket olmuştur.

Kuran’da geçen “infak” kelimesinin Türkçe karşılığı “harcamak, Sahip olunan mallardan vermek”tir. Kuran’da geçen bu kelime Türkçe’deki “harcama” kelimesi gibi hem Allah yolunda harcamayı, hem de bunun dışındaki harcamaları ifade eder. Genelde Allah yolunda harcamayı ifade etmek için kullanılmış olan bu kelime,Allah yolundan alıkoymak için yapılan harcamalar için de kullanılmıştır (8-Enfal Suresi 36). Oysa “sadaka” kelimesi hep “Allah yolunda harcamalar” manasında kullanılır. “Sadaka” kelimesi kökünde “doğrulama” manasına sahiptir. Allah yolunda yapılan harcamaların, Allah’ın hükümlerine inanmanın ve bu hükümleri doğrulamanın bir sonucu olması; “sadaka” kelimesinin bu kullanılış tarzına sebep olmuş olabilir. “Zekat” kelimesi ise “temizlenme” manası taşır. Kuran’da “zekat” kelimesi “sahip olunan değerlerden başkalarına vererek temizlenme” manasında kullanılır. Nitekim 9-Tevbe Suresi 103. ayetten “sadaka vermenin”, “temizlenme” yani “zekat” olduğunu anlayabiliriz. “Zekat”ı, “sadaka”yı da kapsayan daha geniş anlamlı bir kavram olarak düşünebiliriz. Bu anlayışa göre “zekat”, sahip olunan tüm imkanlardan vererek temizlenmeyi gerektirir. Yani kişi mallardan vererek “zekat” vazifesini yerine getireceği gibi, sahip olduğu bilgisinden başkalarını faydalandırmakla da “zekat” vazifesini yerine getirmiş olur. Kuran, sahip olduğumuz mallardan ve maddi değerli varlıklardan kimlere vereceğimizi şu ayetleriyle açıklar:

‘’...yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, özgürlüğe kavuşma gayretindekilere veren...’’ (2-Bakara Suresi 177)

‘’Sana neyi infak edeceklerini (harcayacaklarını) sorarlar. De ki: “Hayır olarak infak edeceğiniz (harcayacağınız) anne, baba, yakınlar, yetimler, yoksullar ve yolda kalmışlaradır. Hayır olarak yaptıklarınızı şüphesiz Allah bilmektedir.” (2-Bakara Suresi 215)

‘’Kendilerini Allah yoluna adayan yoksullar içindir ki yeryüzünde dolaşmaya güç yetiremezler. Onurlarından dolayı, bilmeyen onları zengin sanır. Sen onları yüzlerinden tanırsın. Yüzsüzlük ederek insanlardan istemezler. Hayır olarak infaklarınızı (harcamalarınızı) şüphesiz Allah bilmektedir.’’  (2-Bakara Suresi 273)

‘’Sadakalar, Allah’tan bir farz olarak yalnızca şunlar içindir: Yoksullar, düşkünler, görevli olanlar, kalpleri ısındırılacaklar, özgürlüğünü kaybetmişler, borçlular, Allah yolundakiler, yolda kalmış kişi. Allah bilendir, hakimdir.’’ (9-Tevbe Suresi 60)

Görüldüğü gibi ayetlerden, Allah için yapacağımız harcamaların, sadakaların kimlere gideceğini anlıyoruz. Allah yolunda yapılacak harcamanın miktarına gelince, bu soru Kuran’da sorulmuş sonra da cevabı verilmiştir:

‘’Ve sana neyi infak edeceklerini (harcayacaklarını, vereceklerini) sorarlar. De ki: ‘Bağışladığınızı’. Böylece Allah size ayetlerini açıklar, umulur ki düşünürsünüz.’’
( 2-Bakara Suresi 219)

Görüldüğü gibi Allah neyin harcanacağı sorusuna Kuran’da cevap vermiştir. Bu cevap ne 1/40’tır, ne de 1/10’dur, ne de başka rakamsal bir orandır. Birçok kişi eğer Kuran çevirilerini incelerse “bağışladığınızı” diye yaptığımız çevirinin “ihtiyaçtan artanı” diye çevrildiğine de rastlayabilir. Tahminimiz bu, Kuran çevirilerinde birbirini taklit ederek yazmanın ve burada geçen kelimenin Kuran’ın diğer yerlerinde nasıl geçtiğini araştırmamanın neticesidir. Burada bizim “bağışladığınızı” diye çevirdiğimiz ve diğer bazı çevirilerde “ihtiyaçtan artanı” diye çevrilen kelime “afv”dır. İsteyen aynı kelimenin geçtiği; 2-Bakara Suresi 187, 3-Ali İmran Suresi 152, 3-Ali İmran Suresi 155, 5-Maide Suresi 95, 5-Maide Suresi 101, 9-Tevbe Suresi 43, 42-Şura Suresi 40, 64-Teğabun Suresi 14 ayetlerini inceleyebilir. Tercümelerde bu ayetlerdeki aynı kelimenin karşılığını “affetmek” ve “bağışlama” olarak bulacaksınız; fakat “ihtiyaçtan artanı” şeklinde bir manaya rastlamayacaksınız. Aynı kelime Türkçe’ye de “affetmek” şeklinde girmiştir. Ayetten “gönlümüzden kopanı, isteyerek ayırdıklarımızı” vermemiz anlaşılmaktadır.

Bu ayet yapılan harcamaların gönül rızası ile gerçekleşen harcamalar olduğunu gösterir. Bu yüzden kişinin, ekonomik hayatında vermeye zorunlu tutulduğu vergi, KDV gibi harcamaları ile “infağı (sadakayı)” gerçekleştirdiğini düşünmek hata olur. Allah yolunda yapılan harcamalar gönül rızası sonucudur, ekonomik mecburiyetler, zorla alınmalar buna dahil edilemez. Kuran’ın mallarımızdan, Allah’ın rızık olarak verdiklerinden harcamamızı söyleyen birçok ayeti vardır. Kuran’da cimrilik kınanmış ve Allah’ın verdiklerinden yine Allah rızası için sarfetmemiz söylenmiştir. Kuran, özel mülkiyeti helal kılmış, fakat Allah’ın tüm nimetlerin sahibi olduğu bilinci ile kulların, Allah’ın verdiklerinden sarfederek sosyal adaleti sağlamalarını istemiştir. Kuran bize yoksulların malımızda hakkı olduğunu öğretmekte (70-Mearic Suresi 24,25) ve sadaka ile bizim yoksulların bu hakkını kendilerine teslim edip temizlendiğimizi (zekat verdiğimizi) anlatmaktadır:

‘’Allah rızıkta kiminizi kiminize üstün kılmıştır. Üstün kılınanlar, rızıklarını ellerinin altındakilere aktarıp onda eşit hale gelmiyor. Allah’ın nimetini inkar mı ediyorlar?’’
(16-Nahl Suresi 71)

‘’Ey iman sahipleri! Hahamlardan ve rahiplerden birçoğu halkın mallarını uydurma yollarla yerler ve Allah’ın yolundan alıkoyarlar.’’ (9-Tevbe Suresi 34)

Mallarını Allah yolunda harcayacak kişi, malların gerçek sahibinin Allah olduğunu unutmayacak, bu konudaki tüm Kuran ayetlerini göz önünde bulunduracak ve dinimizin çok önem verdiği bu ibadeti gerçekleştirecektir. Yukarıdaki ayetlerden anlayabileceğimiz gibi ideal olan herkes birbiriyle eşit seviyeye gelene kadar verme faaliyetinin devamıdır. Sosyal adalet dengesizliğini yaratan hırsla para yığma alışkanlığı, dinimizce hiç hoş karşılanmamaktadır. Ayrıca 9-Tevbe Suresi 34. ayetindeki ifadeyi göz önünde bulundurarak; zekatımızın, harcamalarımızın sahtekar din adamlarına gitmemesine, onların mal yığıcılığının aracı olmamasına da dikkat etmeliyiz. Bu ibadette, herkes kendi bütçesine göre elinden geleni yapmalıdır:

‘’Geniş imkanı olan bu geniş imkanından harcasın. Rızkı kısıtlı tutulan da Allah’ın kendisine verdiği kadarıyla versin.’’ (65-Talak Suresi 7)

Allah kendi rızası için harcamalarımızın gizli de, açık da olabileceğini söylemekte, fakat gizli şekilde vermeyi üstün tutmaktadır:

‘’... Kendilerine verdiğimiz rızıktan gizli ve açık olarak infak ederler (harcarlar)...’’
(13-Rad Suresi 22)

‘’Sadakaları açıktan verirseniz ne iyi, fakat gizleyip fakirlere verirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.’’  (2-Bakara Suresi 271)

Bu harcamaların yapılmasında Allah rızası dışında yollara sapılıp; gösteriş yapılmaması ve verilenin başa kakılmaması da Kuran’da geçer:

‘’262- Mallarını Allah yolunda harcayıp, sonra da harcamaların peşinden başa kakıp eziyet vermeyenlerin ödülleri Rableri katındadır. Onlara korku yoktur ve tasalanmayacaklardır onlar.’’

‘’263- Güzel bir söz ve bağışlama, peşinden eziyet gelen bir sadakadan daha hayırlıdır. Allah cömerttir, yumuşak davranandır. ’’

‘’264- Ey iman edenler! Allah’a ve ahiret gününe inanmadığı halde insanlara gösteriş olsun diye malını infak eden (harcayan) kişi gibi sadakalarınızı başa kakarak ve eziyet ederek boşa çıkarmayın. ’’

(2-Bakara Suresi 262-264)

9-Tevbe Suresi 91 ve 92. ayetlerden, harcayacak bir şey bulamayanların üzerinde herhangi bir sorumluluk olmadığı anlaşılmaktadır. 2-Bakara Suresi 267. ayette ise düzgün mallardan harcama yapmamız, tiksinilecek şeyleri infak etmememiz gerektiği anlatılır. Kuran servet sahiplerine, mallarında fakirlerin hakkının olduğunun, malın gerçek sahibinin Allah olduğunun dersini verir. Tarihin belli bir anında verilmiş tarihsel hükümlerin, evrensel dini hükümler gibi sunulmasındaki felaket zekat konusunda da kendisini göstermektedir. Şahsi ve tarihsel kanaatleri din gibi sunanlar, Kuran’da olmayan zekat ölçülerinin yanında, “bir malın bir kişide en az bir sene kaldığında zekat verilmesi gerektiği” gibi hükümler de getirmişlerdir. Oysa günümüzde, büyük holding sahiplerinin birçoğu bile parasını bir sene bir yerde bekletmemekte, sürekli işlerinde sermaye olarak döndürmektedirler. “Borçlu zekat veremez” veya “mal üretiminde kullanılan mallardan zekat verilmez” gibi Kuran’da olmayan prensipler düşünülürse; krediyle iş yapan holdingciler, üretim aracı fabrika olan fabrikatörler, aşağı yukarı hiç zekat vermeyecek, fakat çiftçi ürününü topladığında bunun 1/10’unu, ev hanımı sahip olduğu altının 1/40’ını her sene zekat olarak verecek demektir. Mezhepçilerin bir diğer izahına göre binek için zekat verilmez. Bu izaha göre milyarlık arabası olanlar zekat vermeyecek ama 10 kilo domates toplayan 1 kilosunu verecektir. Kuran’ın verdiği esnekliğin kaldırılması hoş görülemeyeceği gibi, Kuran’ın bir farzının uydurma izahlarla yok sayılması sonucunu doğuracak izahlar da hoş görülemez. Daha doğrusu Kuran dışı olanın, yani insani olanın, Allah’tan olan ile karıştırılması asla hoş görülemez. Bu gayretin sonucunda ortaya çıkan felaket tablosu ortadadır. Kuran, diğer konuları olduğu gibi, mallarımızı nasıl harcayacağımızı ve kimlere yardımlar yapmamız gerektiğini de tam ve eksiksiz bir şekilde açıklamıştır.

‘’Sevdiğiniz şeylerden harcamadıkça asla iyiliğe eremezsiniz. Her ne harcarsanız şüphesiz Allah onu bilir.’’ (3-Ali İmran Suresi 92)


Kaynak: Kuran Araştırma Grubu, Uydurulan Din ve Kurandaki Din, İstanbul Yayınevi, 2011, s.411-417



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder