Kuran’da
namazın, vakitleri belirlenmiş bir farz olduğu geçer (4-Nisa Suresi 103). Korku zamanında bile namaz kılınmasını
açıklayan Kuran (2-Bakara Suresi 239),
hiç şüphesiz farz namazlarının vakitlerini de eksiksiz olarak açıklamıştır. Dikkat edin, namaz vakitlerinin açıklanmasından kastımız,
farz olan namazların açıklanmasıdır. Namaz övülmüş bir ibadettir. Allah’a
yönelmenin, Allah’ı hatırlamanın bir şeklidir. Bu yönüyle namaz her an
kılınabilen, her an yerine getirilebilen bir ibadettir. Fakat her kılınan
namaz, farz namaz değildir. Örneğin gece yarısı fazladan namaz
kılınabilir, fakat bu gece yarısı kılınan namazın farz olduğunu göstermez.
Peygamber de, Peygamber’in yakınları da şüphesiz birçok kereler namaz
kılmışlardır. Kuran’ın tek kaynak olduğu ilkesini benimsemeyen mezhepler bu
namazların kimisini farz, kimisini vacip, kimisini sünnet ilan etmişler;
Kuran’dan dini anlamak yerine, Peygamber yakınlarının hareketlerini
kendilerince yorumlayarak mezhepler oluşturmuşlardır. Sunni mezhepler sabah,
öğle, ikindi, akşam ve yatsı diye beş vakit namazı farz kılmışlardır. Şiiler üç
vakit namazı farz kılıp bu üç vakitte beş vakit namazı birleştirdiklerini
söylerler. Daha eski zamanlardaki Hariciler’in iki veya üç vakit kıldıklarına
dair hadisler de vardır. Bu farz namazların dışında Kuşluk, Duha, Güneş ve Ay
tutulması, Tesbih, İstihare, Kadir, Regaip, Beraat gecesi namazları gibi birçok
namaz da vardır. Yatsı namazından sonra kılınan vitir namazı ise kimilerine
göre vacip olup farza yakındır, kimilerine göre ise sünnettir.
Savaş
zamanı namazın kılınmasıyla ilgili bilgileri bile veren Kuran, hiç şüphesiz
farz namazlarının vakitlerini de açıklamıştır. Kuran’dan delillendirilmeyen
namazların belirli dönemlerde belirli kişilerce, halifelerce, hatta Peygamber
tarafından kılınmış olması elbette mümkündür. Çünkü Kuran namazı över ve farz
namazların haricinde de namaz kılınması elbette ki iyidir. Ayrıca Kuran’da farz
namaz vakitlerinden daha fazla zamanda Allah’ın yüceltilmesi, zikredilmesi ve
O’na hamd edilmesi geçer; bunlar ise namazın dışında olabileceği gibi namaz
kılarak da yerine getirilebilirler. Bu açıdan bakıldığında yukarıda adı geçen
ve yukarıda adını geçirmediğimiz, fakat namaz kitaplarında adı geçen namazların
kılınmış olması mümkündür. Fakat Kuran’da adı geçmeyen namazların, farz namaz
olarak algılanması veya bu namazları kılmayanların dini açıdan eksik olduğunu
iddia etmek çok büyük hatadır. Bu noktadan olaya baktığımızda sorun,
uygulamaların yorumlanış şeklindeki hatalardan kaynaklanmıştır. Şimdi dinin tek
kaynağı olan Kuran’dan farz olan namazları isim ve vakitleriyle birlikte
öğrenelim.
Sabah (Fecr)
Namazı
Kuran’da
namaz kelimesi “salat” kelimesi ile ifade
edilir. “Bağlantı kurmak, destek vermek” tipinde
manalara sahip olan “salat” kulun yaratıcısıyla kurduğu bağlantı, yani namaz
için de kullanılır. “Salat” kelimesi “ikame”
fiiliyle beraber “namaz kılmak” manasında
kullanılmıştır. “Salat il-fecr” yani “sabah namazı” ismi 24-Nur Suresi 58. Ayette (‘’Ey iman
edenler! Ellerinizin altında bulunanlarla, ergenlik yaşına gelmemiş olanlarınız
sizden üç vakitte izin istesin: Sabah namazından/duasından önce, öğlen vaktinde
elbiselerinizi çıkardığınızda, gün battıktan sonra yerine getirilen
namazdan/duadan sonra... Kaygılanacağınız üç vakittir bunlar. Bunlar dışında
size de onlara da bir günah yoktur. Aranızda dolaşırlar, birbirinize
bakabilirsiniz. Allah, ayetleri size işte böyle açıklıyor. Allah Alîm'dir,
Hakîm'dir.’’ 24-Nur Suresi 58) geçmektedir. “Fecir”
gecenin karanlığında güneşin ilk ışıklarının çıkışını ifade eder. Bu bir
süreçtir ki güneşin doğuşuna kadar devam eder. Nitekim varlığı adından belli
olan bu namazın, 11-Hud Suresi 114.
ayette vakti de belli olmaktadır:
‘’Gündüzün
iki tarafında, gecenin yakınlarında namaz kıl. Güzellikler çirkinlikleri
giderir.’’ (11-Hud Suresi 114)
Arapça’daki
“nehar” “gündüz”, “leyl”
ise “gece” demektir. Yukarıdaki ayette geçen “tarafeyi en-nehari” ifadesi gündüzün iki tarafını
ifade eder. “Taraf” kelimesi “uç, dıştan bitişik bölüm” manalarına gelmektedir.
Kuran’da geçtiği diğer ayetlerde de bu anlamlarda kullanılır. Gündüzün
başlangıcını güneşin doğuşu, günün bitişini güneşin batışı olarak alırsak;
günün iki tarafında sabah ve akşam namazları vardır. “Zulefen
min el-leyl” ifadesi ile bu vakitlerin, aynı zamanda gecenin gündüze
yakın zamanları olduğu da daha iyi vurgulanmış olur.
Yani
sabah namazı, ismi ile 24-Nur Suresi 58. ayette geçer. Bu isim aynı zamanda
sabah namazının vaktini de tarif eder. Ayrıca 11-Hud Suresi 114. ayette sabah
namazının vakti belirlenmiştir. Sabah namazı Kuran’daki
ismiyle “salat il-fecr” adından da belli olduğu gibi günün ilk ışıklarıyla
başlar ve günün başlangıcı olan güneşin doğuşuyla biter.
Akşam (İşa)
Namazı
“Akşam
namazı”nın ismi de 24-Nur Suresi 58.
ayette geçmektedir. Sözlükten “işa” kelimesinin
anlamına bakanlar, güneşin batışından havanın kararmasına kadar olan vakte,
yani bizim Türkçe’de “akşam” dediğimiz vakte “işa” denildiğini görürler. 12-Yusuf Suresi 16. ve 79-Naziat Suresi 46. Ayette de aynı
kelime geçmektedir. Diğer iki ayetteki aynı kelimeyi
“akşam” diye çeviren bazı çevirmenlerin, bu kelimeyi Türkçe bir kelime olan
“yatsı namazı” diye çevirmeleri, mezhep izahlarının etkisinde kalmalarındandır.
Bu tarz çeviri, “yatsı namazı” diye mezheplerin farz olarak tarif ettiği namazı
Kuran’ın da farz kıldığı izlenimini vermektedir ki bu yanlıştır. Fakat “yatsı” kelimesinden
kasıt “işa namazı”nın yatmadan önce kılınan son farz namaz olması ise bu
doğrudur. Ayette buna işaret de vardır:
‘’Ey
iman edenler! Yönetiminiz altındakilerle, ergenlik yaşına gelmemiş olanlarınız
sizden üç vakitte izin istesinler. Fecir (sabah) namazından önce, öğle vakti
elbisenizi çıkardığınızda, işa (akşam) namazından sonra. Çıplak olabileceğiniz
üç vakittir bunlar.’’ (24-Nur Suresi 58)
Son
namazı kılmak için mescide giden ve topluca namazı kılan kişi, bu namazdan
sonra mescide gitmeyecekse muhtemelen üzerini değiştirecektir. Ev kıyafetine
bürünecektir. Bu yüzden yatmadan önceki son namaz “işa namazı” olarak düşünülüyorsa,
bu doğrudur. Yoksa vakit olarak “akşamı” ifade eden bir kelime, namaz
kelimesiyle birleşirse bambaşka bir vakit olan yatsıyı ifade eder deniliyorsa,
bunun yanlışlığı ortadadır. Bu ayette son farz namazın akşam namazı olduğunu
destekleyici bir ifade tarzı vardır. Arapça sözlüklerden “işa” kelimesinin
manasını araştıran herkes, “işa” kelimesinin “güneşin batışından gecenin
karanlığına kadar olan zaman dilimini ifade ettiğini görecektir. (Evdeki
çocukların çıplaklığın mümkün olduğu vakitlerde izinsiz odalara dalmamalarını
öğütleyen bu ayetten bir sonraki ayette, bu çocukların ergenlik yaşına gelince,
her zaman özele saygı gösterip, izin alarak ebeveynlerinin odalarına girmeleri
öğütlenir.)
Akşam
namazının vaktinin anlaşıldığı ayet (11-Hud
Suresi 114), sabah namazının farz olduğunu gösteren belirttiğimiz ayettir.
Gündüzün iki tarafında kılınan namazlardan biri sabah namazı olunca, diğeri de
bu namazın simetriği olan akşam namazıdır. Bu namazın vakti de aynı şekilde
gecenin (güneşin olmadığı dönemin) gündüze yakın olan zamanıdır. Bu ayet
dışında akşam namazının vaktini belirleyen bir ayet daha vardır:
‘’Güneşin
sarkmasından gecenin kararmasına kadar namaz kıl. Fecir (sabah) vakti Kuran’ı,
fecir (sabah) vakti Kuran’ına tanık olunur.’’ (17-İsra
Suresi 78)
Gecenin
kararması, akşamın bitiş vaktini vermektedir. Işığın alametlerinin ufukta yok
olmasıyla akşam namazının vakti biter. Bu durumda da “güneşin sarkması” ifadesi
güneşin ufukta batışını belirler. Böylece güneşin batımı ve gecenin kararmasının
arasındaki vakit namaz vakti olarak belirtilir.
Bu
ayette belirtilen vaktin namazı olan akşam, sabah namazının simetriği olduğundan,
bu simetrilik durumuyla sabah namazının vakti de bir kez daha tasdik
edilmiştir. Bu ayetin devamında sürekli akşam namazıyla beraber geçen sabah
namazının vaktinin vurgulanması da ilginçtir. Fakat bu ayette sabah namazı
değil, sabah Kuran okumak vurgulanır. Demek ki sabah namazının vaktinin içinde
veya namazın dışında Kuran okumaya özel bir önem vermek gerekir. Görüldüğü gibi
akşam ve sabah namazları isimleriyle beraber Kuran’da geçerler. Üstelik bu
isimler namazın kılınacağı vakti de ifade ederler. İlaveten sabah ve akşam
namazının vakti de açıklanmıştır. Üstelik 24-Nur Suresi 58. ayette sabahın
günün ilk, akşamın
günün
son namazı olduğuna işaret vardır.
Vusta (Orta, En
iyisi) Namazı
Kuran’da
geçen namaz vakitleriyle ilgili en tartışmalı husus 2-Bakara Suresi 238. ayette geçen “salat
il-vusta” ifadesinden kaynaklanmaktadır. Ayet şöyledir:
‘’Namazları
koruyun. Ve vusta (orta, en iyi) namazı da.’’ (2-Bakara Suresi 238)
Sabah
ve akşam namazının vakitlerini çıkardığımız ayetler ve bu ayet dışında farz
namaz vakitlerinin çıkartılabileceği hiçbir ayet yoktur. Demek ki namaz
vakitleri bu ayetlerden anlaşılacaktır. Günün bir ucundaki namaz sabah namazı,
günün diğer ucundaki namaz da akşam namazı olunca; orta namazını bu iki namazın
ortasında aramak lazımdır. Tüm kültürlerde günün uyanmayla başladığını, gecenin
dinlenmemiz için yaratıldığını, geceleyin kalkıp ibadetin bir tek
Peygamberimiz’e has kılındığını (17-İsra
Suresi 79) düşünürsek; orta namazının, sabah ile akşam namazının arasında
gündüz kalan vakitte olduğunu düşünmek daha doğrusu olabilir. “Vusta” kelimesine “orta” manasının verilmesinden günün
ortalarında kılınan bir namaz olduğunu düşünenler olabilse de bu kelimeyi
sınırlayan hiçbir ifade olmadığı için sabah ile akşamın arasında kalan tüm
zaman dilimini, bu namazın vakti olarak kabul etmek de düşünülebilir. “Vusta
namaz” ifadesinden, orta namazı sonucuna varıldığında
“vusta”
kelimesi hem namazın ismini, hem zaman dilimini belirleyen kelime olur. Diğer
bir görüşe göre “vusta” kelimesinin “en iyisi” manasına sahip olduğu, bu
kelimenin bir namazı belirtmediği; ayetten namazların korunmasının ve namaz
kılmanın en iyisi ve en doğru yol olduğunun anlaşıldığını söyleyenler vardır.
Buna göre sadece “sabah” ve akşam” namazları farzdır. “Vusta” kelimesi üzerinde
bir inceleme bu konuda yardımcı olabilir. 2-Bakara
Suresi 143, 5-Maide Suresi 89, 68-Kalem Suresi 28, 100-Adiyat Suresi 5
ayetlerinde de bu kelime geçer. Bu ayetleri inceleyerek “vusta” kelimesini anlamaya
çalışabilirsiniz.
‘’İşte
böyle! Biz sizi, insanlar üstüne tanık olasınız, resul de sizin üstünüze tanık
olsun diye, orta yolu izleyen bir ümmet yaptık. Biz, eskiden üzerinde olduğunu
kıble haline getirdik ki resule uyanı, ökçesi üstüne gerisin geri dönenden
ayıralım. Bu, Allah'ın kılavuzluk ettikleri dışındakilere gerçekten zor
gelecektir. Ama Allah imanınızı işe yaramaz hale getirmeyecektir. Şu da bir
gerçek ki, Allah öncelikle insanlara karşı çok acıyıcı, çok merhametlidir.’’
(2-Bakara Suresi 143)
‘’Allah
sizi yeminlerinizdeki boş lakırdıdan ötürü hesaba çekmez, ama bilinçli olarak
gerçekleştirdiğiniz yeminlerden sizi sorumlu tutar. Böyle bir yeminin
keffâreti, ailenize yedirmekte olduğunuzun orta derecesinden on yoksulu
doyurmak, yahut onları giydirmek, yahut da özgürlüğüne kavuşturmaktır. Bunlara
imkân bulamayan üç gün oruç tutar. Yemin ettiğinizde yeminlerinizin keffâreti
işte budur. Yeminlerinizi koruyun. Allah size ayetlerini böyle açıklar ki
şükredebilesiniz.’’ (5-Maide Suresi 89)
‘’Ortancaları/ılımlı olanı
şöyle dedi: ‘Ben size söylemedim mi? Tespih etseydiniz ya!’. ‘’ (68-Kalem
Suresi 28)
‘’Derken,
onunla bir topluluğun ortasına dalanlara ki,’’
(100-Adiyat Suresi 5)
Kaynak: Kuran Araştırma Grubu, Uydurulan Din ve Kurandaki Din, İstanbul Yayınevi, 2011, s.385-390
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder