Namazın farzının beş vakit olmadığı daha
İslamiyetin ilk yıllarında Hariciler gibi kimi fikir akımları tarafından da
savunulmuştur. Namazın beş vakit olarak
kılınmasında bir sorun yoktur ama bunun farz olduğunu ispata çalışanların, bunu
gerçekleştirmek için uydurduğu hadis korkunçtur. Bu hadise göre Peygamberimiz miraçta Allah’ın huzuruna çıkar ve
Allah, namazı elli vakit farz kılar, daha sonra Hz. Musa’ya rastlayan
Peygamberimiz’e Hz. Musa, bu kadar namazın çok olduğunu, ümmetinin buna güç
yetiremeyeceğini söyler, sonra Peygamberimiz Allah’tan indirim ister, Allah da
namazın sayısını indirir. Yolda Hz. Musa yine bu kadar namaz vaktinin de çok
olduğunu söyler. Bu git gel böylece, namaz beş vakte inene kadar dokuz kez
gerçekleşir. Namazların sayısı beşe gelince Hz. Musa yine indirimi tavsiye etse
de Peygamberimiz artık utandığı için namaz indirimi durur… Bu hadiste öyle bir tablo ortaya konur ki; buna
göre Allah insanların kaç vakit namaza güç yetireceğini bilmez, Peygamberimiz
ise hiçbir şeyden haberi olmayan bir garibandır. Hz. Musa ise hem
Peygamberimiz’in akıl hocası, hem Allah’ın hükmünün değiştirilmesinde aracı,
hem de bizim kurtarıcımızdır. Namazın
beş vakit farz kılınmasının hikayesi işte böyle kabul edilemez bir hadise
dayandırılır. Namazın beş vakit farz olduğu Kuran’a değil işte böyle izahlara,
özellikle de bu hadise dayandırılmaktadır. Kuran’da Peygamberimiz’in “göğe
yükselme” anlamında bir miracından bahsedilmez. Fakat İsra’dan, yani bir “gece
yürüyüşü”nden ve bu süreçte Peygamberimiz’e Allah’ın bazı ayetlerinin
gösterildiğinden bahsedilir (17-İsra Suresi 1). Bu gösterilen
ayetlerin ne olduğu ise anlatılmaz. İlginçtir ki bu olayın bahsedildiği İsra
Suresi’nin 93. ayetinden; inkarcıların, Peygamberimiz’den, kendisine inanmak
için “göğe yükselmesi”ni talep ettiklerini anlıyoruz. Buna karşı ise
Peygamberimiz’e, “Rabbimi yüceltirim, ben ancak elçi olan
bir insanım” demesi, söylenir. “Miraç”tan önce namazların sabah ve
akşam olmak üzere yalnızca iki vakit farz kılındığını söyleyen hadislerin
olması da (Bakınız Buhari 1/93, Tecrid Tercemesi 2/233, Hadis no 228); namazın
farz vakitlerinin bu “miraç hadisi” ile arttırıldığının delilidir. (Hadislerin
kendileriyle çelişmesine bir örnek) Namazlar daha evvel iki vakit olarak
kılınıyorsa, sonradan ilave edilen namazlar niye Kuran’da geçmemektedir?
Kuran’da sadece Bakara Suresi 238. ayetteki ifadeyle “orta
namazı”nın sonradan ilave edildiği iddia edilebilir. Peki 4. ve 5. namaz olan
ikindi ve yatsı namazları hangi Kuran ayetinden çıkarılacaktır, bunların ismi
niye Kuran’da yoktur? (“Orta namazı” veya “en hayırlısı namazdır” manasına
gelen “Salatı Vusta” ifadesi hakkında bilgiyi sayfamızda bulabilirsiniz) Allah
ve Peygamberimiz’e iftira olan böyle hadisler yerine doğruyu Kuran’da
arayanlar, namaz hakkında gerekli bilgiye kavuşacaklardır. Kuran’la yetinmeyip
dini pratiklerini uydurma hadislere dayandırmaya çalışanlar ise örneğini
gördüğümüz gibi mantıksızlıklar, iftiralar, çelişkiler içinde kalacaklardır.
Kuran’da geçmeyip, mezheplerce farzlaştırılmış
veya gelenekselleştirilmiş birçok hususun, iyi niyetlerle başlatılmış
düzenlemeler ve uygulamalar olduğu, sonradan bunların farzlaştırıldığı veya
gelenekselleştirildiği kanaatindeyiz. Muhtemeldir ki, hem öğlen hem ikindi namazlarının düzenli olarak iki
ayrı vakit olarak topluca kılınma sebebi; 30-Rum Suresi 18. Ayette (‘’Göklerde ve yerde hamd
da O'na; gün sonunda da öğleye erdiğinizde de.’’ 30-Rum Suresi 18) vurgulandığı
gibi hem “günün sonunda” hem “öğlen vakti” Allah’ı övmek/ hamd için olmuştur.
Toplu kılınan namaz içinde topluca bu övgüyü/Hamdi gerçekleştirmekle, günlük
koşturmalarda insanların bunları unutmaması hedeflenmiş olabilir. (Buna göre,
Kuran’da bu iki vakitte övgü/hamd şeklinde geçen ifade, sonradan iki ayrı farz namaza
-Sunnilik’te- çevrilmiştir.) Kuran’da, geceleri kıyam ve secde edenleri
övenlerle ilgili ifadelere uygun bir yaşantının, bir düzen içinde uygulanma
isteğinin “yatsı” namazının da farzlar listesine eklenmesine sebep olduğunu
tahmin edebiliriz (25-Furkan Suresi 64; 39-Zümer Suresi 9).
‘’Geceleri, Rableri huzurunda secde ederek,
ayakta durarak geçirirler.’’
(25-Furkan Suresi 64)
‘’Böyle birisi; gece saatlerinde secde ederek,
ayakta durarak ibadet eden, âhiretten korkan, Rabbinin rahmetini uman biri gibi
midir? De ki: "Hiç bilenlerle bilmeyenler eşit olur mu? Ancak gönül ve
akıl sahipleri düşünüp ibret alır."
(39-Zümer Suresi 9)
Kaynak: Kuran Araştırma Grubu, Uydurulan Din ve
Kurandaki Din, İstanbul Yayınevi, 2011, s.393-395, 410
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder