Kuran’daki
Hac, 2-Bakara Suresi 158, 189, 196, 198,
199, 200, 203; 3-Ali İmran Suresi 97; 5-Maide Suresi 1, 2, 95, 96, 97; 9-Tevbe
Suresi 3; 22-Hac Suresi 25, 26, 27, 28, 29. ayetlerinden anlaşılır. Bu
ayetler bize Hac hakkında gerekli bilgiyi verecektir. Kuran’ın bu ayetlerinin
ışığında Haccı şöyle özetleyebiliriz:
1-
Hac kelimesine sözlüklerde “kastetmek”
anlamı verilir. Kuransal bir terim olarak Hac, belli bir zaman diliminde belli
ibadetleri de içeren Kabe’ye yapılan bir ziyarettir. 3-Ali İmran Suresi 97. ayetten Haccın yapılmasının gücü yeten
kullar üzerinde Allah’ın bir hakkı olduğunu öğreniyoruz. Ayetten Haccı, gücü
yetenlerin yapacağı anlaşılır. Allah “gücü yetmek” deyimini açıklamamış, bu
deyimin anlaşılmasını bize bırakmıştır. Mezhepler, “gücü
yetmek”
deyiminin anlamını kısıtlamaya çalışmışlardır. Bu deyimden esir olmamak da,
maddi güç yeterliliği de, sağlıksal şartlar da anlaşılabilir. Fakat her şartta,
sağlığın da, maddi gücün de hangi ölçüde “güç yetirme” kavramına dahil olup
olmadığı izafi bir kavramdır. Kişiler, Allah’a kaşı sorumluluklarını, Allah’ın
tüm şartları ve düşünceleri bildiğini, vicdani kanaatlerden de mesul
olduklarını göz önünde bulundurup; “güç yetirme” kavramını en iyi şekilde
değerlendirecek ve kendilerinin Hacca gitmeye güçlerinin yetip yetmediğine
karar vereceklerdir.
2-
Hac, İbrahim Peygamber döneminden beri yapılan bir ibadettir (22-Hac Suresi 26, 27). Hz. İbrahim’in
ilk kurucusu olduğu Kabe’de, Hz. İbrahim’in makamı ve apaçık deliller vardır (3-Ali İmran Suresi 97).
3- 2-Bakara
Suresi 197. ayette Haccın bilinen aylarda olduğu söylenir. Üstelik “aylar” şeklinde çoğul bir ifade kullanılır. Oysa
günümüzde hacılar, Haccın kısa bir süreye sıkıştırılması yüzünden kalabalıktan
birbirlerini ezmekte, birçok ölüm vakası meydana gelmekte ve hacılar perişan
olmaktadırlar. Hz. İbrahim döneminden beri uygulanan Haccın “bilinen aylar”da
olduğu söylenir. Aynı ilkbahar denilince Mart, Nisan, Mayıs aylarının
anlaşıldığı gibi, Hac aylarının da başta bu şekilde anlaşıldığını görüyoruz,
fakat bu konu da mezhepçi tahribatın dışında kalamamıştır.
![]() |
Kameri Aylar |
Ehli Sünnet birçok kaynakta “Şevval, Zilkade ve
Zilhicce” Hac ayları olarak belirtilmekte; fakat Hac,Zilhicce ayının içindeki
on güne sıkıştırılmaktadır. Diğer yandan haram aylar olarak “Zilkade,
Zilhicce, Muharrem ve Receb” ayları sayılır ama Kuran’dan haram ayların bitişik olduğu
anlaşılmasına rağmen Receb ayı önceki aylara bitişik bir ay değildir. Görülüyor ki, Ehli Sünnet bu konuda da Kuran’la çelişkili
bir yaklaşımı benimsemiştir ve
bunun da düzeltilmesi gerekmektedir. Burada, öncelikle haram aylarla Hac
aylarının tamamen aynı olduğu yönündeki kanaatimizi, sonra bunların hangi aylar
olduğu yönündeki görüşümüzü belirteceğiz.
Hac
aylarının bilinen aylarda olmasından kasıt, aynı zamanda bu ayların haram aylar
olmasındandır. Haram aylarda savaşmak yasaktır. Bu yasak, Hac görevinin yerine
getirilmesine olanak sağlamaktadır. Kabe’nin etrafındaki kavimler haram aylara
riayet ederek, Hac
ibadetinin durmamasını, kendi çekişmelerinin kişileri Hacdan alıkoymamasını
sağlamaktadırlar. Hz. İbrahim’den sonraki nesillerdeki putperestler de Kabe’nin
koruyucusu olarak kendilerini görmüşler, haram ayları bozarak da olsa kısmen
uymuşlardır, Haccı bir ticaret kaynağı olarak değerlendirmişler ve haram aylara
da ticaretlerini kurtaran bir unsur olarak riayet etmişlerdir. (8-Enfal Suresi 34 ve 35’ten ortak
koşanların kendilerini Kabe’nin varisi olarak görmelerini anlayabiliriz.) Haram aylardan bahseden 2-Bakara Suresi 194. ayetten iki ayet
sonra Hacdan bahsedilmesinden, 2-Bakara Suresi 217’de haram aylarda savaşmanın
büyük suç olduğunun vurgulanmasından ve Haccın yapıldığı yer olan Mescid-i Haram’a ulaşılmasının engellenmesinden
bahsedilmesinden, 5-Maide Suresi 2’de haram ayın ve Hac ibadetindeki ihramın
beraber anılmasından, yine aynı sure 97. ayette haram ayların ve Hacda ziyaret
edilen Kabe’nin beraber anılmasından; bilinen Hac aylarının haram aylar olduğu
anlaşılır. Zaten bu ayların haramlığı da Hacla ilintilidir.
Tevbe Suresi’nin
2. ve 36.
ayetlerinden ise bu ayların arka arkaya gelen dört ay
olduğunu öğreniyoruz. 2-Bakara
Suresi 189. ayetten bu dört ayın Ay (kameri) takvimindeki “aylar” olduğunu
anlarız. Yani Hac art arda gelen dört ayda yapılan bir ibadettir. Bu dört ay
aynı zamanda içinde savaşılmasının haram olduğu aylardır. Bu ayların ilki “Hac ayı” anlamına gelen “Zilhicce”dir. Bizce, hac bu ayla başladığı için Haccın ilk
ayının ismi Arapça’da “Hac ayı” manasına gelen “Zilhicce”dir. 9-Tevbe Suresi 3. Ayette haram ayların
ilk günü olan, Haccın da ilk gününe “Hac günü” isminin verilmesi bu görüşümüzü
desteklemektedir. Bu ve bir önceki ayette, bu tarihten itibaren haram ayların
dört ayı boyunca serbest dolaşılabileceği söylenir; bunun açıklandığı gün ise
“Büyük Hac günü” olarak nitelenir, sonuçta bu günün ne
özelliği olduğunu düşündüğümüzde şunu görürüz: Dört ayın başlangıcı olan bu
gün, Hac ibadetinin başlangıç tarihi olmasıyla özeldir. Zilhicce ilk ay olunca Zilhicce’yi takip eden Muharrem, Safer ve Rebiulevvel’in diğer hac ayları olduğu
kanaatindeyiz. Burada enteresan ek bir delile de değinmek istiyoruz.
Rebiulevvel ayı iki kelimeden oluşan birleşik bir kelimedir. “Rebiul” kelimesi
dört, “Evvel” kelimesi ise ilk demektir. Bu aydan sonra “Rebiul-Ahir” ay’ı
gelmektedir ki bu ayın ismi ise “Sonraki Dördüncü” demektir. “Rebiul-Evvel”
ay’ı haram ayların dördüncü ve sonuncu ayı olduğu için bu ismi almıştır. Ay
takviminin ilk ayı Muharrem olduğu için, “Rebiul- Ahir” ay’ı, takvim
sırasındaki dördüncü aydır. Bu da bu ayın isminin neden “Sonraki” (Ahir)
“Dördüncü” (Rebiul) olduğunu açıklar. Eğer Rebiul- Evvel’in haram ayların
dördüncü ayı olduğu anlaşılmazsa, Rebiul-Ahir’in neden “Sonraki Dördüncü” anlamına geldiği
açıklanamaz. Bu da haram ayların Zilhicce (Hac Ay’ı) ile başlayıp, dördüncü ay
olan Rebiul-Evvel ile bittiğini bir kez daha desteklemektedir. Hac bu dört ayda
yapılabilen bir ibadettir. İnsanların birbirlerini ezip öldürmelerine yol açan
Haccı birkaç güne sıkıştırma uygulaması bırakılıp, Kuran’ın izahlarına
dönülmelidir.
Mezhepler,
hayatında bir kez Hac yapan Peygamberimiz’in, bahsedilen birkaç günde Hac
ibadetini yaptığını söyleyerek Haccı birkaç güne sıkıştırmışlardır. Bahsedilen
husus doğru olsa bile, bu günlerde Peygamberimiz’in Hac yapmasından, sadece bu
günlerde Haccın farzının yerine getirilebileceği anlaşılmaz. Bu husus, sabah
namazının tam 10. dakikasında Peygamberimiz’in namaza başladığı ile ilgili bir
rivayet olsa, sabah namazının daha önceki ve
daha
sonraki zaman dilimlerinde namaza başlanamayacağının söylenemeyeceği kadar
açıktır. Kuran’da 9-Tevbe Suresi 37.
ayette haram aylarla oynamak, kötü bir fiil olarak takdim edilmektedir. Ama
öğüt alan nerede!
4-
Hac, kişinin davranışlarına dikkat ettiği, insanlarla bir araya geldiği bir
ibadettir. Hacda kavga, kötülüğe sapma, eşler arasında cinsel ilişki yoktur. (2-Bakara Suresi 197). Hac ibadeti
sırasında kişi kendisine helal olan bazı şeyleri de haram eder (Eşlerin cinsel
ilişkiye girmemesi gibi). Hacda dikkat edilmesi belirtilen bu hususlara uymaya “ihram” denir. Hacının ihramda olması budur. “İhram”ın
sözlük manasından anlaşılan da bu süre boyunca belirtilen yasakların
gözetilmesidir. Fakat günümüzde belli bir elbiseye de “ihram” adı verilerek bu
elbisenin giyilmesi farzlaştırılmıştır. Kuran’da sözlük anlamı dışında başka
bir “ihram” anlaşılmamaktadır. Eğer Allah, Hacda böyle bir elbisenin
giyilmesini isteseydi, onun giyilmesi gereken bir elbise olduğunu söyleyerek,
şüpheye meydan vermeden bunu açıklardı. Böyle bir izahın olmaması ve bu
kelimenin sözlük manasının, Kuran’daki anlatımla tam örtüşmesi yüzünden ihramın;
belli bir süre içinde, belli şeylerin yasaklanması dışında bir manası
olmadığını anlarız. İhram sırasında yasak olan şeylerin biri de avdır (5-Maide Suresi 95, 96). Bu avın bir tek kara avını kapsadığı, hacıların deniz
avını yiyebileceği ve yapabileceği gibi Haccın detayları bile Kuran’da
bahsedilen ayetlerde mevcuttur.
5-
Kim ihram sırasında kara avı yasağını bilerek çiğnerse, cezası öldürdüğü
hayvanın bir benzerini Kabe’ye varacak bir kurbanlık yapmasıdır. Bu benzer
kurbanı adaletli iki kişi belirler. Av yasağını çiğneyen kişi, bunun yerine
yoksulları doyurarak veya onun dengi oruç tutarak bu yasağı çiğnemesinin
kefaretini yerine getirebilir (5- Maide
Suresi 95).
6-
“Umre”, ziyaret etmek demektir. Haccın belli
dönemde yapılmasına karşılık, umre her zaman yapılabilen bir ziyarettir. Hac
da, umre de Allah için tamamlanmalıdır (2-Bakara
Suresi 196). Siyasi propagandalar, menfaatler, köşe dönmeler, halkı
kandırmalar değil; Allah’ın rızası Haccın da, umrenin de şartı olmalıdır. Bu
ibadetleri yapmaları engellenenler kurban keser veya kestirirler. Kurban yerine varıncaya kadar başlar traş edilmez. Hasta ya
da başından rahatsız olan oruç tutarak, sadaka vererek ya da kurban keserek
fidye yoluna gider. Güvene kavuştuğunda Hacca kadar umre yapmak isteyen
kolayına gelen bir kurbanı keser veya kestirir. Bunu bulamayan ise üçü Hacda,
yedisi döndüğünde olmak üzere on gün oruç tutar. Bu ailesi Mescid-i Haram’da
olmayanlar içindir. Tüm bunlar 2-Bakara Suresi
196. ayette geçer.
7-
Kurbanların üzerine Allah’ın adı anılır ve bunlardan yoksullara verilir ve
yenir (22-Hac Suresi 28). Hac
ibadeti yapılırken kirlerden arınılmalı, adaklar yerine getirilmelidir (22-Hac Suresi 29). “Kirleri
arındırmak” genel bir ifade olduğundan, birçok insanın buluşma yeri olan Hacda,
her türlü hijyen kuralına dikkat etmek iyi olur. Mescid-i Haram’a saçların
kısaltılmış, ya da traş edilmiş olarak girilmesinden bahseden 48-Fetih Suresi 27. ayet de bu çerçevede
değerlendirilebilir. Kabe’nin tavafı (çevresinde yürünmesi) böylece temiz bir
şekilde yerine getirilecektir (22- Hac
Suresi 29). Kabe’nin temiz tutulmasına, böylece Hac ibadetinin yapıldığı
yerin temiz olmasına da dikkat çekilmiştir (22-Hac
Suresi 26).
8-
Arafat’tan ayrılıp topluca inilince Meşari Haram’da Allah’ı hatırlamak (zikir)
lazımdır. Bu hatırlama Allah’ın bize öğrettiği şekilde olmalıdır (2-Bakara Suresi 198). Allah’ı nasıl
hatırlayacağımızı (zikredeceğimizi), Allah bize Kuran’da öğrettiğine göre, bu
hatırlama faaliyeti de Kuran’a uygun olacaktır.
9-
Sonra insanların topluca akın ettiği yerden akın edilip Allah’tan bağışlanma dilenmelidir
(2-Bakara Suresi 199).
10-
Gerekli ibadetler bitince Allah’ı kuvvetli bir biçimde hatırlamak (zikretmek) gerekir
(2-Bakara Suresi 200).
11-
Sayılı günlerde Allah hatırlanır. İsteyen iki gün içinde işini bitirir, isteyen
daha geniş bir zamana işini yayar (2-Bakara
Suresi 203).
12-
Bakara Suresi 158. ayette Safa ile
Merve’yi ziyaret etmenin bir sakıncası olmadığı söylenir. Oysa Kuran’ın bu
beyanına karşın bu iki tepenin arasında koşmanın, diğer mezheplerde “farz”,
Hanefilik’te “vacip” olduğu uydurulmuştur. Hanefi mezhebinde bunun “farz”
olduğunun söylenmemiş olması olumludur ama Kuran’da mecbur olmayan bir hususun “vacip”
ilan edilerek, gerekli gösterilmesi de kabul edilemez. Yaşlı, sağlıksız birçok
kişi mecburi olmayan bu zorlukla karşı karşıya getirilmiş, daha sonra bunların para
karşılığı arabalar ve sedyelerle taşınması şeklinde uygulamalar gerçekleştirilmiştir.
Bu, mecburi olmayan bir ziyarettir. Fakat ayetin ifadesiyle bir sakıncası da
yoktur.
13-
“Şeytan taşlama” diye bir faaliyetin Hacla hiçbir ilgisi yoktur. Kişilerin birbirini
en çok ezdiği ve ölümlerin en çok olduğu yer, Hac ibadetine sokuşturulan bu
uydurmanın yapılmaya çalışıldığı yerdir. Bu uygulamaya farz değilse de “vacip”
denmiş, hangi gün kaçar taş atılacağı şeklinde detaylı ritüeller üretilmiştir.
Bu uydurmanın atılması, Haccın dört aya yayılması ve Safa ile Merve arasında koşturmanın
farz olmadığının gösterilmesiyle, yani Hac ibadetinin de Kuran’daki aslına döndürülmesiyle;
Hac insanları öldüren, perişan eden bir ibadet olmaktan çıkacaktır.
14-
Hacerül Esved denilen taşın etrafında yapılan gariplikler ve bir taşı selamlamak
için insanların birbirlerini ezmesi de Kuran’da yoktur. Kadının tek başına
Hacca gidemeyeceği de; kadının seyahat haklarını kısıtlayan, dine fatura
edilmeye çalışılan, ama dinde yeri olmayan bir yalandır. Hacda güzel koku sürülemeyeceği,
dikişli elbise giyilmeyeceği de Kuran’da yer almayan ifadelerdir. Hacdan gelen
veya başka bir yerden gelen zemzem suyu, koku, takke, seccadenin özel sevaplar
getireceği veya kutsallığı şeklindeki izahlar da hep uydurmadır. Temel
prensibimiz olan Kuran’ın izahlarını baş üstüne koymak, geri kalan izahları
kenara atmak; Kuran’a göre, yani dinimize göre Haccın anlaşılmasını sağlayacaktır.
Kaynak: Kuran Araştırma Grubu, Uydurulan Din ve Kurandaki Din, İstanbul Yayınevi, 2011, s.421-426
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder