21 Ağustos 2017 Pazartesi

Hac İbadetimiz Nasıl Olmalıdır?

Kuran’daki Hac, 2-Bakara Suresi 158, 189, 196, 198, 199, 200, 203; 3-Ali İmran Suresi 97; 5-Maide Suresi 1, 2, 95, 96, 97; 9-Tevbe Suresi 3; 22-Hac Suresi 25, 26, 27, 28, 29. ayetlerinden anlaşılır. Bu ayetler bize Hac hakkında gerekli bilgiyi verecektir. Kuran’ın bu ayetlerinin ışığında Haccı şöyle özetleyebiliriz:

1- Hac kelimesine sözlüklerde “kastetmek” anlamı verilir. Kuransal bir terim olarak Hac, belli bir zaman diliminde belli ibadetleri de içeren Kabe’ye yapılan bir ziyarettir. 3-Ali İmran Suresi 97. ayetten Haccın yapılmasının gücü yeten kullar üzerinde Allah’ın bir hakkı olduğunu öğreniyoruz. Ayetten Haccı, gücü yetenlerin yapacağı anlaşılır. Allah “gücü yetmek” deyimini açıklamamış, bu deyimin anlaşılmasını bize bırakmıştır. Mezhepler, “gücü
yetmek” deyiminin anlamını kısıtlamaya çalışmışlardır. Bu deyimden esir olmamak da, maddi güç yeterliliği de, sağlıksal şartlar da anlaşılabilir. Fakat her şartta, sağlığın da, maddi gücün de hangi ölçüde “güç yetirme” kavramına dahil olup olmadığı izafi bir kavramdır. Kişiler, Allah’a kaşı sorumluluklarını, Allah’ın tüm şartları ve düşünceleri bildiğini, vicdani kanaatlerden de mesul olduklarını göz önünde bulundurup; “güç yetirme” kavramını en iyi şekilde değerlendirecek ve kendilerinin Hacca gitmeye güçlerinin yetip yetmediğine karar vereceklerdir.

2- Hac, İbrahim Peygamber döneminden beri yapılan bir ibadettir (22-Hac Suresi 26, 27). Hz. İbrahim’in ilk kurucusu olduğu Kabe’de, Hz. İbrahim’in makamı ve apaçık deliller vardır (3-Ali İmran Suresi 97).

 3- 2-Bakara Suresi 197. ayette Haccın bilinen aylarda olduğu söylenir. Üstelik “aylar” şeklinde çoğul bir ifade kullanılır. Oysa günümüzde hacılar, Haccın kısa bir süreye sıkıştırılması yüzünden kalabalıktan birbirlerini ezmekte, birçok ölüm vakası meydana gelmekte ve hacılar perişan olmaktadırlar. Hz. İbrahim döneminden beri uygulanan Haccın “bilinen aylar”da olduğu söylenir. Aynı ilkbahar denilince Mart, Nisan, Mayıs aylarının anlaşıldığı gibi, Hac aylarının da başta bu şekilde anlaşıldığını görüyoruz, fakat bu konu da mezhepçi tahribatın dışında kalamamıştır.

Kameri Aylar

Ehli Sünnet birçok kaynakta “Şevval, Zilkade ve Zilhicce” Hac ayları olarak belirtilmekte; fakat Hac,Zilhicce ayının içindeki on güne sıkıştırılmaktadır. Diğer yandan haram aylar olarak “Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Receb” ayları sayılır ama Kuran’dan haram ayların bitişik olduğu anlaşılmasına rağmen Receb ayı önceki aylara bitişik bir ay değildir. Görülüyor ki, Ehli Sünnet bu konuda da Kuran’la çelişkili bir yaklaşımı benimsemiştir ve bunun da düzeltilmesi gerekmektedir. Burada, öncelikle haram aylarla Hac aylarının tamamen aynı olduğu yönündeki kanaatimizi, sonra bunların hangi aylar olduğu yönündeki görüşümüzü belirteceğiz.

Hac aylarının bilinen aylarda olmasından kasıt, aynı zamanda bu ayların haram aylar olmasındandır. Haram aylarda savaşmak yasaktır. Bu yasak, Hac görevinin yerine getirilmesine olanak sağlamaktadır. Kabe’nin etrafındaki kavimler haram aylara riayet ederek, Hac ibadetinin durmamasını, kendi çekişmelerinin kişileri Hacdan alıkoymamasını sağlamaktadırlar. Hz. İbrahim’den sonraki nesillerdeki putperestler de Kabe’nin koruyucusu olarak kendilerini görmüşler, haram ayları bozarak da olsa kısmen uymuşlardır, Haccı bir ticaret kaynağı olarak değerlendirmişler ve haram aylara da ticaretlerini kurtaran bir unsur olarak riayet etmişlerdir. (8-Enfal Suresi 34 ve 35’ten ortak koşanların kendilerini Kabe’nin varisi olarak görmelerini anlayabiliriz.) Haram aylardan bahseden 2-Bakara Suresi 194. ayetten iki ayet sonra Hacdan bahsedilmesinden, 2-Bakara Suresi 217’de haram aylarda savaşmanın büyük suç olduğunun vurgulanmasından ve Haccın yapıldığı yer olan Mescid-i Haram’a ulaşılmasının engellenmesinden bahsedilmesinden, 5-Maide Suresi 2’de haram ayın ve Hac ibadetindeki ihramın beraber anılmasından, yine aynı sure 97. ayette haram ayların ve Hacda ziyaret edilen Kabe’nin beraber anılmasından; bilinen Hac aylarının haram aylar olduğu anlaşılır. Zaten bu ayların haramlığı da Hacla ilintilidir.

Tevbe Suresi’nin 2. ve 36. ayetlerinden ise bu ayların arka arkaya gelen dört ay olduğunu öğreniyoruz. 2-Bakara Suresi 189. ayetten bu dört ayın Ay (kameri) takvimindeki “aylar” olduğunu anlarız. Yani Hac art arda gelen dört ayda yapılan bir ibadettir. Bu dört ay aynı zamanda içinde savaşılmasının haram olduğu aylardır. Bu ayların ilki “Hac ayı” anlamına gelen “Zilhicce”dir. Bizce, hac bu ayla başladığı için Haccın ilk ayının ismi Arapça’da “Hac ayı” manasına gelen “Zilhicce”dir. 9-Tevbe Suresi 3. Ayette haram ayların ilk günü olan, Haccın da ilk gününe “Hac günü” isminin verilmesi bu görüşümüzü desteklemektedir. Bu ve bir önceki ayette, bu tarihten itibaren haram ayların dört ayı boyunca serbest dolaşılabileceği söylenir; bunun açıklandığı gün ise “Büyük Hac günü” olarak nitelenir, sonuçta bu günün ne özelliği olduğunu düşündüğümüzde şunu görürüz: Dört ayın başlangıcı olan bu gün, Hac ibadetinin başlangıç tarihi olmasıyla özeldir. Zilhicce ilk ay olunca Zilhicce’yi takip eden Muharrem, Safer ve Rebiulevvel’in diğer hac ayları olduğu kanaatindeyiz. Burada enteresan ek bir delile de değinmek istiyoruz. Rebiulevvel ayı iki kelimeden oluşan birleşik bir kelimedir. “Rebiul” kelimesi dört, “Evvel” kelimesi ise ilk demektir. Bu aydan sonra “Rebiul-Ahir” ay’ı gelmektedir ki bu ayın ismi ise “Sonraki Dördüncü” demektir. “Rebiul-Evvel” ay’ı haram ayların dördüncü ve sonuncu ayı olduğu için bu ismi almıştır. Ay takviminin ilk ayı Muharrem olduğu için, “Rebiul- Ahir” ay’ı, takvim sırasındaki dördüncü aydır. Bu da bu ayın isminin neden “Sonraki” (Ahir) “Dördüncü” (Rebiul) olduğunu açıklar. Eğer Rebiul- Evvel’in haram ayların dördüncü ayı olduğu anlaşılmazsa, Rebiul-Ahir’in  neden “Sonraki Dördüncü” anlamına geldiği açıklanamaz. Bu da haram ayların Zilhicce (Hac Ay’ı) ile başlayıp, dördüncü ay olan Rebiul-Evvel ile bittiğini bir kez daha desteklemektedir. Hac bu dört ayda yapılabilen bir ibadettir. İnsanların birbirlerini ezip öldürmelerine yol açan Haccı birkaç güne sıkıştırma uygulaması bırakılıp, Kuran’ın izahlarına dönülmelidir.

Mezhepler, hayatında bir kez Hac yapan Peygamberimiz’in, bahsedilen birkaç günde Hac ibadetini yaptığını söyleyerek Haccı birkaç güne sıkıştırmışlardır. Bahsedilen husus doğru olsa bile, bu günlerde Peygamberimiz’in Hac yapmasından, sadece bu günlerde Haccın farzının yerine getirilebileceği anlaşılmaz. Bu husus, sabah namazının tam 10. dakikasında Peygamberimiz’in namaza başladığı ile ilgili bir rivayet olsa, sabah namazının daha önceki ve
daha sonraki zaman dilimlerinde namaza başlanamayacağının söylenemeyeceği kadar açıktır. Kuran’da 9-Tevbe Suresi 37. ayette haram aylarla oynamak, kötü bir fiil olarak takdim edilmektedir. Ama öğüt alan nerede!

4- Hac, kişinin davranışlarına dikkat ettiği, insanlarla bir araya geldiği bir ibadettir. Hacda kavga, kötülüğe sapma, eşler arasında cinsel ilişki yoktur. (2-Bakara Suresi 197). Hac ibadeti sırasında kişi kendisine helal olan bazı şeyleri de haram eder (Eşlerin cinsel ilişkiye girmemesi gibi). Hacda dikkat edilmesi belirtilen bu hususlara uymaya “ihram” denir. Hacının ihramda olması budur. “İhram”ın sözlük manasından anlaşılan da bu süre boyunca belirtilen yasakların gözetilmesidir. Fakat günümüzde belli bir elbiseye de “ihram” adı verilerek bu elbisenin giyilmesi farzlaştırılmıştır. Kuran’da sözlük anlamı dışında başka bir “ihram” anlaşılmamaktadır. Eğer Allah, Hacda böyle bir elbisenin giyilmesini isteseydi, onun giyilmesi gereken bir elbise olduğunu söyleyerek, şüpheye meydan vermeden bunu açıklardı. Böyle bir izahın olmaması ve bu kelimenin sözlük manasının, Kuran’daki anlatımla tam örtüşmesi yüzünden ihramın; belli bir süre içinde, belli şeylerin yasaklanması dışında bir manası olmadığını anlarız. İhram sırasında yasak olan şeylerin biri de avdır (5-Maide Suresi 95, 96). Bu avın bir tek kara avını kapsadığı, hacıların deniz avını yiyebileceği ve yapabileceği gibi Haccın detayları bile Kuran’da bahsedilen ayetlerde mevcuttur.

5- Kim ihram sırasında kara avı yasağını bilerek çiğnerse, cezası öldürdüğü hayvanın bir benzerini Kabe’ye varacak bir kurbanlık yapmasıdır. Bu benzer kurbanı adaletli iki kişi belirler. Av yasağını çiğneyen kişi, bunun yerine yoksulları doyurarak veya onun dengi oruç tutarak bu yasağı çiğnemesinin kefaretini yerine getirebilir (5- Maide Suresi 95).

6- “Umre”, ziyaret etmek demektir. Haccın belli dönemde yapılmasına karşılık, umre her zaman yapılabilen bir ziyarettir. Hac da, umre de Allah için tamamlanmalıdır (2-Bakara Suresi 196). Siyasi propagandalar, menfaatler, köşe dönmeler, halkı kandırmalar değil; Allah’ın rızası Haccın da, umrenin de şartı olmalıdır. Bu ibadetleri yapmaları engellenenler kurban keser veya kestirirler. Kurban yerine varıncaya kadar başlar traş edilmez. Hasta ya da başından rahatsız olan oruç tutarak, sadaka vererek ya da kurban keserek fidye yoluna gider. Güvene kavuştuğunda Hacca kadar umre yapmak isteyen kolayına gelen bir kurbanı keser veya kestirir. Bunu bulamayan ise üçü Hacda, yedisi döndüğünde olmak üzere on gün oruç tutar. Bu ailesi Mescid-i Haram’da olmayanlar içindir. Tüm bunlar 2-Bakara Suresi 196. ayette geçer.

7- Kurbanların üzerine Allah’ın adı anılır ve bunlardan yoksullara verilir ve yenir (22-Hac Suresi 28). Hac ibadeti yapılırken kirlerden arınılmalı, adaklar yerine getirilmelidir (22-Hac Suresi 29). “Kirleri arındırmak” genel bir ifade olduğundan, birçok insanın buluşma yeri olan Hacda, her türlü hijyen kuralına dikkat etmek iyi olur. Mescid-i Haram’a saçların kısaltılmış, ya da traş edilmiş olarak girilmesinden bahseden 48-Fetih Suresi 27. ayet de bu çerçevede değerlendirilebilir. Kabe’nin tavafı (çevresinde yürünmesi) böylece temiz bir şekilde yerine getirilecektir (22- Hac Suresi 29). Kabe’nin temiz tutulmasına, böylece Hac ibadetinin yapıldığı yerin temiz olmasına da dikkat çekilmiştir (22-Hac Suresi 26).

8- Arafat’tan ayrılıp topluca inilince Meşari Haram’da Allah’ı hatırlamak (zikir) lazımdır. Bu hatırlama Allah’ın bize öğrettiği şekilde olmalıdır (2-Bakara Suresi 198). Allah’ı nasıl hatırlayacağımızı (zikredeceğimizi), Allah bize Kuran’da öğrettiğine göre, bu hatırlama faaliyeti de Kuran’a uygun olacaktır.

9- Sonra insanların topluca akın ettiği yerden akın edilip Allah’tan bağışlanma dilenmelidir (2-Bakara Suresi 199).

10- Gerekli ibadetler bitince Allah’ı kuvvetli bir biçimde hatırlamak (zikretmek) gerekir (2-Bakara Suresi 200).

11- Sayılı günlerde Allah hatırlanır. İsteyen iki gün içinde işini bitirir, isteyen daha geniş bir zamana işini yayar (2-Bakara Suresi 203).

12- Bakara Suresi 158. ayette Safa ile Merve’yi ziyaret etmenin bir sakıncası olmadığı söylenir. Oysa Kuran’ın bu beyanına karşın bu iki tepenin arasında koşmanın, diğer mezheplerde “farz”, Hanefilik’te “vacip” olduğu uydurulmuştur. Hanefi mezhebinde bunun “farz” olduğunun söylenmemiş olması olumludur ama Kuran’da mecbur olmayan bir hususun “vacip” ilan edilerek, gerekli gösterilmesi de kabul edilemez. Yaşlı, sağlıksız birçok kişi mecburi olmayan bu zorlukla karşı karşıya getirilmiş, daha sonra bunların para karşılığı arabalar ve sedyelerle taşınması şeklinde uygulamalar gerçekleştirilmiştir. Bu, mecburi olmayan bir ziyarettir. Fakat ayetin ifadesiyle bir sakıncası da yoktur.

13- “Şeytan taşlama” diye bir faaliyetin Hacla hiçbir ilgisi yoktur. Kişilerin birbirini en çok ezdiği ve ölümlerin en çok olduğu yer, Hac ibadetine sokuşturulan bu uydurmanın yapılmaya çalışıldığı yerdir. Bu uygulamaya farz değilse de “vacip” denmiş, hangi gün kaçar taş atılacağı şeklinde detaylı ritüeller üretilmiştir. Bu uydurmanın atılması, Haccın dört aya yayılması ve Safa ile Merve arasında koşturmanın farz olmadığının gösterilmesiyle, yani Hac ibadetinin de Kuran’daki aslına döndürülmesiyle; Hac insanları öldüren, perişan eden bir ibadet olmaktan çıkacaktır.


14- Hacerül Esved denilen taşın etrafında yapılan gariplikler ve bir taşı selamlamak için insanların birbirlerini ezmesi de Kuran’da yoktur. Kadının tek başına Hacca gidemeyeceği de; kadının seyahat haklarını kısıtlayan, dine fatura edilmeye çalışılan, ama dinde yeri olmayan bir yalandır. Hacda güzel koku sürülemeyeceği, dikişli elbise giyilmeyeceği de Kuran’da yer almayan ifadelerdir. Hacdan gelen veya başka bir yerden gelen zemzem suyu, koku, takke, seccadenin özel sevaplar getireceği veya kutsallığı şeklindeki izahlar da hep uydurmadır. Temel prensibimiz olan Kuran’ın izahlarını baş üstüne koymak, geri kalan izahları kenara atmak; Kuran’a göre, yani dinimize göre Haccın anlaşılmasını sağlayacaktır.


Kaynak: Kuran Araştırma Grubu, Uydurulan Din ve Kurandaki Din, İstanbul Yayınevi, 2011, s.421-426

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder