Kuran’ın sunduğu
İslam’ı anlattığımız bazı kişiler, mezheplerin İslam’ı ile Kuran’ın anlattığı
İslam arasındaki büyük farkı görünce; “Siz dini kolaylaştırıyorsunuz; din bu
kadar kolay olur mu?” şeklinde eleştiriler yapmakta, Kuran’ın anlattığı İslam’ı
savunanları nefsanilikle ve dini kendi rahatlarına uydurmakla suçlamaktadırlar.
Fakat bu itiraz tarzlarıyla bir kez daha cehaletlerini sergilemekte ve Kuran’ın
ayetlerinden habersiz olduklarını göstermektedirler. Çünkü Kuran’a göre dinimiz
aynen Hz. İbrahim’in dini gibi kolaydır, güçlüklerden arınmıştır:
‘’...
Allah sizi seçmiş ve din konusunda size bir güçlük yüklememiştir, aynı atanız
İbrahim’in dininde olduğu gibi...’’ (22-Hac Suresi 78)
Allah
yerine Konuşanlar
Kitabımızda
din adına uydurulanların birçok örneği bulunmaktadır. Allah adına konuştuğunu
iddia ederken, aslında Allah’ın yerine konuşmuş olan mezhepçiler, Allah’ın
rahmeti olan dini, birçok hususta Allah’ın cezası gibi göstermişlerdir. Allah’ın insanın yaratılışına uygun olduğunu söylediği dini;
hem insanla, hem mantıkla, hem bilimle, hem insafla çelişir bir şekilde tarif
etmişlerdir. Bu kişilere göre Allah’ın rahmetini anlatmak dini
yozlaştırmaktır.
Kuran’daki
114 adet Besmele ile ve daha yüzlerce ayet ile Allah’ın merhameti anlatılır.
Kuran’ın en temel mesajlarının başında, Allah’ın rahmetinin anlaşılması gelir.
Mezhepçi yaklaşım, Allah’ın bize rahmetinin neticesi olan kolaylıkları
anlatmamızı “dinde yozlaştırma” diye takdim eder. Allah’a iftira olarak kendi
uydurdukları zorlukları ise “takva, dine titizlik” olarak satmaya kalkar. Bu
kafa, dinin kolay olmasıyla alay ederken, aslında Kuran’ın ayetlerinde geçen
bir ifade ile alay ettiğinin farkına varmaz. Kuran’ı sadece musikisi için
dinlemeye alışanlar o kadar çoktur ki; ayetlerde geçen bu açık manalar onlara
hep kapalı kalmıştır.
‘’...Allah
size kolaylık diler, zorluk dilemez ...’’ (2-Bakara
Suresi 185)
‘’İnsan
zayıf olarak yaratılmış olduğundan Allah size hafiflik getirmek istiyor.’’
(4-Nisa Suresi 28)
Mezhepçiler
“Kuran öyle yüce, öyle mübarek bir kitaptır ki; bizim gibi aciz insanlar,
Kuran’ı ne kadar uğraşsa anlayamazlar” şeklinde izahlarla, ilk bakışta Kuran’ı
övüyormuş gibi görünseler de, aslında insanları Kuran’dan
uzaklaştırmaktadırlar. Kuran’ı insanlar anlayamayacaksa, Kuran niye vahyedildi?
Niye Kuran insanlara hitaplarla dolu? Niye Kuran üç-beş insana değil de herkese
hitap etmektedir? Kuran’ı anlaşılmaz kılmak isteyenlerin, “Kuran’ı anlamak
zordur, hatta imkansızdır” diyenlerin, hesabı tabi ki başkadır. Kuran
anlaşılmaz olunca kitleler, mezhepçilerin imamlarına, şeyhlerine teslim
olacaktır. Çünkü bunlara göre Kuran anlaşılmazdır ve zordur ama imamlar,
şeyhler anlaşılabilir; bunlar rehber edinilerek doğru yol bulunabilir.
Kuran
anlaşılmaz ve zor kabul edilince, ilkel Emevi uydurmaları ve Abbasi
eklemelerinin dinin bir bölümü olup olmadığı da sorgulanmayacaktır. Çünkü tüm
bu ilkel eklemeler ancak Kuran’ın hakemliği ile çöpteki layık oldukları yerleri
bulabilir. Kuran’ın anlaşılmaz ve zor olduğunun ilanıyla, Kuran’ın hakemliği
elinden alınıp mezheplere verilince, mezheplerin bizzat kendisi olan
Emevi-Abbasi patentli çelişkiler ve zorluklar, halk üzerindeki hegemonyalarını
devam ettirecektir. Kuran’ın anlaşılması için birçok ayet vardır. Sırf
aşağıdaki ayet, aynı surede dört kez tekrarlanmaktadır:
‘’And
olsun ki biz Kuran’ı öğüt almanız için kolaylaştırdık. Öğüt alacak yok mu?’’
(54-Kamer Suresi 17, 22, 32, 40)
Kuran’la
Aramıza Örülen Duvarlar
Kuran
birçok cahil bedeviye de, birçok bilgine de hitap etmektedir. Kuran tüm
insanların rehberidir. Yukarıdaki ayetten anlayacağımız gibi Kuran insanların
öğüt alması için kolaylaştırılmış bir kitaptır. İnsanlar anlamadıklarım kitaptan
nasıl öğüt alabilir? Anlaşılamayan bir kitap nasıl rehber olur? Kuran’ın
anlaşılmaz olduğunu iddia etmek, tüm bu ayetlerle ters düşmektir. Bu iddiaların
sahipleri, Kuran ile insanlar arasına duvar örmekte ve kendi ilmihal
kitaplarını Kuran’ın yerine koymaktadırlar. Bunu yaparken de Kuran’ı sözde
yüceltmektedirler!
Bu
mezhepçi zihniyete, günümüzde çok satan ve bedava da dağıtılmış olan “Tam
İlmihal Saadeti Ebediye” kitabından örnek vermek istiyoruz. Kitabın yazarı
Hüseyin Hilmi Işık, Işıkçılar cemaatinin başıdır ve kimi baskılarını Sıddık
Gümüş ismi ile yapmıştır. Bu kitabında Işık, Kuran’ı anlamaya çalışanlara şu
uyarıları yapar: “Seyyid Abdülhakim Efendi, Kuddise siruh
buyurdular ki: İbadet, emirleri yapmak demektir. Kuran-ı Kerim’i, hutbeyi okumak
ibadettir. Bunların manasını anlamak emir olunmadı. Bunları anlamak ibadet
değildir. Kuran-ı Kerim’i anlamak için yetmiş iki yardımcı ilmi ve sekiz temel
ilmi öğrenmek lazımdır. Ancak bundan sonra Kuran-ı Kerim’i anlamaya istidad
hasıl olup, Cenab-ı Hak nasip ederse anlayabilir. Herkes anlamalıdır demek,
dine müdahale etmek demek olur. Kuran-ı Kerim’i anlamak için istidadı çok olan
on sene, orta olan elli sene çalışmak lazımdır. Bizim gibi az olanlar ise yüz
sene de çalışsak anlayamayız. Şeriatte ilim diye
faideli bilgilere denir. Faideli ilim Saadeti Ebediyye’yi elde etmeye yani
Allah’ın rızasını kazanmaya vesile olan ilimdir ki bunlara İslam bilgileri
denir.”
Yukarıdaki
alıntıyı yaptığımız “Saadeti Ebediye” kitabını okuyanlar, bizim eleştirdiğimiz
zihniyetin bir örneğini göreceklerdir. Bu arada Abdulhakim Efendinin, Hüseyin
Hilmi Işık’a şeyhliği devreden şeyhi olduğunu hatırlatalım. Alıntımızı dikkatle
okuyanlar; Hüseyin Hilmi Işık’ın Kuran’ın anlaşılmaz olduğunu ispatlamak için
gayretini; “Benim şeyhim bile anlamadıktan sonra sizin ne haddinize düşmüş
Kuran’ı anlamak” dediğini kavrayacaklardır. Bu arada Işık, kişileri kurtaracak
olanların faideli bilgiler olduğunu söyleyerek, Kuran’ın anlaşılmaz olduğunu
açıkladıktan sonra başvurulacak kaynağa işaret eder. “Faideli bilgiler”
tamlamasının Hüseyin Hilmi’nin kitabı Saadeti Ebediyye ismiyle aynı cümlede
geçişi, Kuran’ın yerine neyin okunması gerektiği konusunda herhalde kitleleri
aydınlatacaktır!
Kendi
kutsallarını rehber, Kuran’ı musiki kitabı yapanlar, içine düştüğümüz durumun
baş sebebidir. Cehalet, ilkellik, taklitçilik, akıldan feragat hep bu
zihniyetin alametleridir. Bunlar “Yüz sene uğraşsak da Kuran’ı anlayamayız” diyecek
kadar tevazu yaparlar, fakat sonra Kuran’ın yerini alacak, anlaşılır rehber
kitaplar yazarlar!
Çöldeki
Bedevi Kuran ’ı 72 + 8 İlimle Mi Anladı ?
Işık’a
göre Kuran’ı anlamak ibadet değildir. Fakat ortalama kapasiteli biri Kuran’ı
elli senede anlayabilir. Bir yazar “Elli senelik emeğin karşılığı ibadet olmazsa,
emeğin kendisi de ibadet olmaz” diyerek, bu elli seneyi kimin, niye
geçireceğini sorgulamaktadır. Aynı yazar, şeyhlerin sohbetini dinlemeyi ibadet
sayanların, nasıl olur da Kuran’ı anlamayı ve bunun için gayret etmeyi bir
ibadet olarak kabul etmediklerine şaşırmakta ve şöyle demektedir: “Hazretler
zahmet edip Kuran’a baksaydılar, Kuran’ı anlamak için böyle bir ilimler
listesinin olmadığını göreceklerdi. Ama ne hadlerine! Kuran’ı anlamaları mümkün
değil ki! Kuran ümmi olarak tanımladığı bir topluma direkt olarak hitap ediyor.
Mekkeliler konuştukları dille gelen Kuran’dan öğüt alıp hidayete ermeleri için
hiç de 72+8 ilmi bilmek zorunda değillerdi. Hazretler, Kainat’ın Yaratıcısı’nın
kendi kelamını kolaylaştırdığı konusundaki sözlerine güvenseydiler, kısacası
Kuran’ı anlayabileceklerine ihtimal verseydiler, Allah’ın izniyle
anlayabilirlerdi. Ne var ki Kuran’ı anlayamayacaklarına dair verdikleri ilk
şeytani kararla, zaten kendilerini layık oldukları anlayışsızlığa mahkum
etmişlerdir. Şunu belirteyim ki; ‘Kuran’ı anlamıyorum’ demek başkadır,
‘Anlayamam’ demek başkadır. Hele hele kendisi anlamadığı için başkalarını da
anlamamaya çağırmak çok daha başkadır. Birincisi cehalet, ikincisi delalet,
üçüncüsü ise ihanettir.”
Kuran’ı
zor ve anlaşılmaz olarak gösterenlerin gerçek niyetinin Allah ile kul arasına
şeyh, mezhep imamı, hadisçi, fıkıhçı gibi vasıtalar koyup bunları başvuru
kaynağı yapmak olduğunu gördük. Oysa Kuran’ın geliş sebeplerinden biri Allah
ile insanlar arasına konan putları, ilahları, rahipleri, ruhbanları, kutsallaştırılmış
insan sınıflarını atmaktır.
‘’Haberin
olsun katıksız din yalnızca Allah’a aittir. O’ndan başkasını veli edinenler
şöyle derler: “Biz bunlara, bizi Allah’a daha fazla yaklaştırsınlar diye ibadet
ediyoruz.” Elbette Allah ayrılığa düştükleri konularda aralarında
hükmedecektir. Şüphesiz Allah hiçbir yalancı kafiri doğruya eriştirmez. ’’ (39-Zümer Suresi 3)
Ayette
de görüldüğü gibi Allah’la aralarına aracılar koyanlar, bu aracılığı Allah’a
yakınlaşmak için kullandıklarını iddia etmektedirler. Fakat Allah, katıksız
dinin yalnızca kendisine ait olduğunu söylemektedir. Bu iddia sahiplerinin
mazeretlerini kabul etmemektedir. Allah’ın kitabı olan Kuran’ın yanına
insanların yazdığı kitapları koyarak dinde reform yapmış olanlar, dinin katıksız
şekilde Allah’a ait olmasının gerekliliği ile çelişirler. Kuran tüm insanlığa
hitap eder, eğer anlaşılmaz olsaydı, anlayacak olan birkaç mezhep imamına hitap
etmesi gerekmez miydi? Elbette din de, Kuran da hem anlaşılır, hem de
mezhepçilerin sandığından daha kolaydır. Uydurulmuş din ise zorluklarla
doludur. Mezheplerin tarif ettiği yapıda, bir karı-kocanın nasıl bir hayat
yaşamalarının ideal olduğunu çok kısaltarak anlatmaya çalışalım. Bu
karı-kocanın sabahtan akşama bazı işlerinde gözetmeleri gereken sünnet, sevap,
helal ve haramların mezhepçi zihniyete göre neler olduğuna örnekler vererek
mezheplere göre ideal yaşam tarzını sunmaya çalışalım. Böylece Kuran’ın kolay
dini ile uydurulan detaycı, zor dinin farkını kavrayalım.
Mezhepçi Hanım
ve Beye Gündelik Hayat Tavsiyeleri
Mezhepçi
bey ile mezhepçi hanım uyandıklarında sağ ayak ile yataklarından kalkmalıdırlar.
Hayırlı işler sağ, hayırsız işler sol ayakla yapılır. Birazdan eğer birisi
tuvalete girecekse sol ayakla girer. Tuvalete başı kapalı girmekte sevap
vardır. Tuvalette iken konuşulmaz, eğer biri tuvaletin dışından soru sorarsa,
bu münasebetsize cevap vermemek daha uygundur. Eğer evdeki tuvalet
alafrangaysa, bu tuvaleti yıktırıp alaturka yaptırmak daha uygundur. Erkekler
ayakta küçük tuvalet yapmak gibi uygunsuz hareketlerden kurtulmalı, oturarak
küçük tuvaleti yaparak sünnet sevabı kazanmalıdırlar. Eğer çiftimizden biri
yıkanacaksa, en azından belinde peştemalle yıkanması gerekir. Çünkü kişi, tek
başına tuvalette iken bile avret yerini kapalı tutmaya çalışmalıdır. Her ne
kadar insanlar görmüyorsa da, Melekler insanları görür; meleklerden utanmak
lazımdır. Yıkanırken önce sağ omuza, sonra sol omuza su dökmek gibi sıralara
uyulmalı ve kitaplarda yıkanma ile ilgili yazılan Arapça dualar ezberlenip
okunmalıdır. Şampuan tipi yıkanma maddelerinin alkollüleri kullanılmayacak;
alkolsüzü bulunacaktır. Dişleri temizlemek için misvak kullanılmalıdır. Bu
arada dişlere iyi bakılmasında fayda vardır. Çünkü kimi alimlere göre dişe
dolgu yapılırsa boy abdesti olmaz, kişi cenabet gezer. Bu yüzden dişin
çürümesi, komple dişi çektirip dişsiz kalmayı veya çıkmalı takma dişler
taktırmayı gerektirecektir. Çıkmalı takma dişler boy abdesti alırken çıkarılıp,
bunların altı ıslatılmalıdır, yoksa kişi cenabet gezmeye devam eder.
Namaz
kılınacaksa sarık takıp yetmiş kat sevap kaçırılmamalıdır. Sarığın yedi metre
olması daha uygundur. Giyilecek elbiseler yeşil, siyah veya beyaz olmalıdır. Sarı
veya kırmızı giymemek gerekmektedir. Çiftimiz yemeğini yer sofrasında yemeli,
sonradan çıkma masa tipi uyduruk şeylerde yememelidir. Yer sofrasında sağ ayak
dikilir, sol ayak alta alınıp oturulur. Yemek tek bir kap ortaya konularak
yenilir. Yemekte çatal, kaşık gibi aletlerden kaçınılmalıdır. En sevap yemek
yeme şekli üç parmakla olur. Bu üç parmak bile bellidir: Baş, işaret ve orta
parmaklar. Yemeğe tuz ile başlamak iyidir. Yemekte su içilirse üç nefeste
içilmeye gayret edilmelidir. Yemek kesinlikle sağ elle yenmelidir. Sol elle
yenilenleri şeytan yemiş olur. Yemek bitince üç parmak, baş parmaktan ortancaya
doğru yalanır, bu da sünnettir. Böyle sünnetleri kaçırmamak lazımdır. Aynaya
bakmak sünnettir. Erkek aynaya bakıp sakalının bir tutamı geçip geçmediğini
kontrol etmeli, sakalı bir tutamı geçtiyse kesmelidir. Sakalı bir tutamdan az
kesmek düşünülemez, değil ki pasparlak olmak. Erkeğin gözüne sürme çekmesi,
saçlarını yağlayıp ortadan ayırması da hep sevap getiren fiillerdir.
Kadın
ise saçını uzatmalı, kesinlikle kesmemelidir. Kadınların kaşını aldırması çok
büyük günahtır. Kadın evden çıkacaksa yanında kocası, kardeşi gibi mahremi
olmadan 90 km’den fazla gitmesinin haram olduğunu unutmamalıdır. Aslında kadın
için en iyisi mümkün olduğunca dışarı çıkmadan evde oturmaktır. Fakat dışarı
çıkacak olursa iyice örtünmeli, koku sıkmasının haram olduğunu unutmamalıdır.
Kadın için en iyisi komple örtünmesi, eldiven giymesidir. Hatta kadının kestiği
tırnakları bile kadından bir parça sayıldığı için bunları yabancı bir erkeğe
göstermeden toprağa gömmesi gerektiğini birçok mezhep alimi söylemiştir.
Televizyonun
seyredilip seyredilmeyeceği tartışmalı bir konu olduğu için eve hiç televizyon
almamak en iyisidir. Çünkü resim haramdır. Televizyondaki görüntüler, resimlerin
arka arkaya geçişi olduğu için bunun da haram olduğunu iddia edenler vardır. En
azından mezheplere göre bunun şüpheli olduğu kesindir. Mezheplere göre ise
şüpheli şeyleri terk etmek en isabetli davranıştır. Radyo dinlemek de çok
tehlikelidir. Müzik, telli sazlar, hele hele kadın sesi haramdır. Radyoda
sürekli bunlar çıkacağı için mezhepçi çiftimizin bunları eve sokmaması gerekir.
Eğer
çiftimiz cinsel ilişkiye girmek isterse çırılçıplak bir şekilde bunu yapmanın
meleklere karşı utanmazlık olduğunu unutmamalıdırlar. Mümkünse yorgan tipi bir
örtünün altında, birbirlerinin cinsel organlarına bakmadan cinsel ilişkiye
girmeleri gerekmektedir.
Eve
girerken de, çıkarken de sağ ayak kullanılmalıdır. Eve meleklerin girmesini
engelleyen köpek kesinlikle sokulmamalıdır. Evdeki yataklar ve oturma grupları
hep yerin üstünde olmalı, ayaklı olanlarından sakınılmalıdır. Uyurken abdestli
uyunmalıdır. Çünkü abdestli ölenin şehit olacağı söylenmektedir. Uyurken sağ el
başın altına alınıp, sol el salınacak ve sağ tarafın üstüne yatılacaktır. Yüzü
koyun yatan çiftler birbirlerini ve çocuklarını uyandırıp düzeltmelidirler...
Eksiği Çok,
Fazlası Yok
Bu
çifte, mezheplerin dini adına tüm gerekli tavsiyeleri sıralamak için ayrı bir
kitap yazmamız gerekirdi. Fakat bu örnekler bile Kuran’a kıyasla mezheplerin
dininin ne kadar zor, karmaşık, yaşanmaz bir sistem olduğunu göstermeye
yetmektedir. Bu izahların hepsinin mezhepçi kitaplarda, mezhepçi açıklamalarda
yeri vardır. Bu örneklerin eksiği bir hayli çok, fazlası ve abartısı hiç yoktur.
Mezheplerin sunduğu sistem yaşanmaz bir sistemdir. Bu halleriyle birçok
mezhepçi, ruhbanlık uydurup, ona da uymayan Hıristiyanlar’a benzemektedirler:
‘’Meryem
oğlu İsa’yı da arkalarından gönderdik. Ona İncil’i verdik ve onu izleyenlerin
kalplerinde bir şefkat ve merhamet oluşturduk. Uydurdukları ruhbanlığı biz
onlara gerekli kılmamışken, Allah rızası için uydurdular. Ama buna da gereği
gibi uymadılar. ’’ (57-Hadid Suresi 27)
Mezhepçiler,
insanın her saniyesini dolduran, rahat bir banyo bile yapamayacağı bir sistem
oluşturmuşlar ve bunu da “din” diye ne yazık ki birçok insana yutturmuşlardır.
Fakat Allah’ın gerekli kılmadıklarıyla dolu bu zorlukların sistemine
mezhepçilerin birçoğu bile uyamamışlardır. Yalnız ve yalnız Kuran din yapılıp,
Kuran dışı kaynaklar reddedilip, Kuran’ın yeterliliğine güvenilmeden bu
sorunlar çözülemez. Başarı bu en kolay, en mantıklı yoldadır.
‘’Allah
kimseye gücünü aşan bir sorumluluk yüklemez.’’ (2-Bakara Suresi 286)
‘’Allah
size zorluk çıkarmak istemiyor. Ancak sizi temizlemek ve üzerinizdeki nimetini
tamamlamak istiyor ki şükredesiniz. ’’ (5-Maide Suresi 6)
‘’Seni
en kolay olanla başarılı kılacağız. ’’ (87-Alâ Suresi 8)
Kaynak: Kuran Araştırma Grubu, Uydurulan Din ve Kurandaki Din, İstanbul Yayınevi, 2011, s.353-361
Kaynak: Kuran Araştırma Grubu, Uydurulan Din ve Kurandaki Din, İstanbul Yayınevi, 2011, s.353-361
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder