22 Eylül 2017 Cuma

Peygamberin Her Söylediği Vahiy Midir?

Yanlış İddia;

Peygamberin her söylediği vahiydir. 53. Sure’nin 3. ve 4. ayetleri der ki, peygamber arzusuna göre konuşmaz; söyledikleri vahiy edilenden başkası değildir. Bu yüzden peygamberin hayatı boyunca söylediği her söz ve yaptığı her şey Allah’tan gelen vahiydir.

Düzeltme

Kuran, peygamberin gün içindeki olağan konuşmaları ile “vahiy” olarak ona indirilenler arasında net bir ayrım yapmıştır. Kuran’a göre, peygamberin günlük hayatta söyledikleri değil, sadece “Kuran” Allah’tan gelen vahiydir. Aşağıdaki Kuran ayetleri bunu kanıtlıyor:

a) Tevbe Suresi’nde peygamber, Allah yolunda canlarıyla ve mallarıyla mücadele konusunda gönülsüz davranan münafıklar (ikiyüzlüler) hakkında uyarılmaktadır: 

“Allah seni affetsin; neden onlara izin verdin de beklemedin ki, doğru söyleyenler sana açık-seçik belli olsun da yalancıları bilesin.” (9- Tevbe Suresi, 43)

Yukarıdaki ayette peygamber, yalancılar ile doğru sözlü olanlar birbirinden ayırt edilene kadar beklemeyip, savaşta inananlarla olmak istemeyenlere izin verdiği için eleştirilmektedir. Eğer peygamberin her söylediği ve yaptığı Allah’ın vahyi olsaydı peygamberin ikiyüzlülere savaşmamaları için izin vermesi Kuran’da eleştirilir miydi? Bu ayet göstermektedir ki peygamberin söylediği her söz ve yaptığı her eylem vahye dayanmaz.

b) Araf Suresinde peygamber yeni bir vahiy ile gelmediği zaman, inanmayanların ona şu şekilde eleştiride bulunduğunu görüyoruz:

“Onlara bir ayet getirmediğinde, ‘Onu da şuradan buradan derleseydin ya!’ diye konuşurlar.” (7- Araf Suresi, 203)

Bu ayet açıkça gösteriyor ki peygamberin sıradan konuşmaları ilahi değildir. Eğer peygamberin her söylediği Allah’tan bir vahiy olsaydı, Allah “Onlara bir ayet getirmediğinde...” demezdi. Peygamberin ağzından çıkan her söz Allah’tan bir vahiy olsaydı, inanmayanlar, peygamberin günlük hayatta ağzından çıkanlar ile Allah’tan gelen vahyi birbirinden ayırt edemezlerdi ve yeni bir ayet getirmediği için peygamberi eleştiremezlerdi. Yukarıdaki ayet gösteriyor ki peygamber insanlara vahiy olarak sadece Kuran ayetlerini getirmektedir. Ayetin devamı bu gerçeği daha da açık kılıyor.

“De ki: ‘Ben sadece Rabbimden bana vahiy edilene uyuyorum. Bu, Rabbinizden gelen gönül gözleridir, doğruya kılavuzdur, iman eden bir toplum için rahmettir. Kuran okunduğu zaman onu dinleyin ve susun ki, size rahmet edilsin.’” (7- Araf Suresi, 203-204)

c) Tahrim Suresi’nde peygamber Allah’ın helal kıldığı bir şeyi kendisine haram kılıyor:

“Ey peygamber, eşlerinin hoşnutluğunu isteyerek, Allah’ın sana helal kıldıklarını niçin haram kılıyorsun? Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.” (66- Tahrim Suresi, 1)

Yukarıdaki ayet de peygamberin her söylediğinin ve her yaptığının vahiy olmadığını göstermektedir. Peygamber kendi aldığı kararlarla da hareket etmiştir. Aksi takdirde peygamber, Allah’ın izin verdiğini kendisine yasaklayamazdı ve Allah da peygamberini helal kılınan bir şeyi kendisine yasakladığı için uyarmazdı.

d) Bakara Suresi’nde, peygambere gelen vahye dikkat çekilirken, inanmayanlara Kuran’daki surelere benzer bir sure getirmeleri konusunda meydan okunmaktadır:

“Eğer kulumuza indirdiklerimizden herhangi bir şüpheye düşüyorsanız, haydi onun benzeri bir sure getirin, eğer iddianızda doğru iseniz Allah dışındaki şahitlerinizi (yardımcılarınızı) de çağırın.” (2- Bakara Suresi, 23)

Yukarıdaki ayette yer alan meydan okumada, inanmayanlardan, peygambere indirilene benzer bir sure getirmeleri isteniyor. Biliyoruz ki sure, Kuran’daki parçaların adıdır.

Mezhepler tarafından Allah’ın vahyi olarak nitelendirilen hadis kitapları ve diğer geleneksel kaynaklar surelerden oluşmaz. O halde Allah’ın, peygambere indirilenden kastı sadece Kuran’dır.

e) Maide Suresi’nde inananlara canlarını sıkacak konularda soru sormamaları önerilmektedir. Zira sorulara verilecek cevaplar, beraberlerinde yeni dinî yükümlülükler getirebilir. Ancak bu soruları Kuran indirilirken sorarlarsa, Kuran onların sorularına cevap verecektir:

“Ey iman sahipleri! Size açıklandığında canınızı sıkacak şeylerle ilgili soru sormayın. Kuran indirilmekteyken onları sorarsanız size açıklanır. Allah onları affetmiştir. Allah çok bağışlayıcıdır, çok yumuşak davranandır.” (5- Maide Suresi, 101)

Eğer peygamberin her söylediği vahiy olsaydı, inananlar dinle ilgili sorularının cevaplarını Kuran’da
aramak zorunda kalmazlardı. Yalnızca Kuran indirilirken değil her ne zaman peygambere bir soru sorsalar ilahi bir karşılık alabilirlerdi. İnananlardan, sorularının cevaplarını Kuran’da aramalarının istenmesi gösteriyor ki peygamberin her söylediği bir vahye dayanmaz.

f) Tevbe Suresi’nde ikiyüzlüler Kuran’da indirilen her mesajdan korkan kişiler olarak gösterilir: 

“İkiyüzlüler, kalplerinde olanı kendilerine haber verecek bir surenin tepelerine inmesinden çekinir dururlar. De ki: ‘Siz alay edin! Allah, o çekinip durduklarınızı ortaya çıkaracaktır.’” (9- Tevbe Suresi, 64)

Peygamberin Kuran dışında kalan sıradan konuşmaları ikiyüzlülerin sakladıklarını ortaya çıkarmaz ve onları korkutmazken, Kuran’daki mesaj, ilahi mesaj olduğu için içlerindekini yüzlerine vurabilmekte ve onları korkutmaktadır. Başka bir ayette ise inananların Kuran’ın mesajını almak için sabırsızlandıkları anlatılmaktadır: 

“İman edenler derler ki: ‘Bir sure indirilseydi olmaz mıydı?’ Fakat hükmü kesinleşmiş bir sure indirilip de içinde savaş da anılınca, kalplerinde hastalık olanların, ölüm baygınlığına tutulmuş bir bakışla sana baktıklarını görürsün. Onlara uygun olan da odur.” (47- Muhammed Suresi, 20)

Eğer peygamberin hayatı boyunca her söylediği “vahiy” idiyse, inananlar neden peygamberin Kuran dışındaki sözleriyle tatmin olmadılar? İnananların, Kuran’daki surelerin vahiy edilmesini sabırsızlıkla
beklemeleri, sadece Kuran’ın Allah’ın vahyi olduğunu göstermiyor mu?

g) Hud Suresi’nde Allah’ın tek vahyinin Kuran olduğu belirtiliyor:

“Belki de sen; onlar, ‘O’na bir hazine indirilseydi, yahut beraberinde bir melek gelseydi ya!’ diyorlar diye göğsün sıkışıp daralarak, sana vahiy edilmekte olanın bir kısmını terk etmeye kalkarsın. Gerçek olan şu ki, sen sadece bir uyarıcısın. Allah ise her şey üzerinde bir Vekîl’dir. Yoksa, ‘Onu kendisi uydurdu’ mu diyorlar! De ki: ‘Öyleyse hadi, onun benzeri, uydurma on sure de siz getirin; eğer doğru sözlüler iseniz, Allah’tan başka çağırabildiklerinizi de çağırın.’” (11- Hud Suresi, 12-13)

Yukarıdaki ayette geçen “sana vahiy edilmekte olan” ifadesi peygambere indirilen vahyin tamamına
karşılık gelmektedir. Burada geçen vahiy Kuran’dır. Zira peygamberin getirdiği mesajı yalanlayanlara
meydan okuyan Allah, onlardan Kuran’daki sureleri taklit etmelerini istemektedir. Allah, inanmayanlara meydan okurken onlardan, başka bir kitap ya da sözü taklit etmelerini istememektedir. Eğer peygamberin Kuran dışındaki sözleri de vahiy olsaydı, o zaman meydan okumada inanmayanlardan sadece Kuran surelerini taklit etmeleri istenmeyecekti.

Yukarıdaki ayetler açıkça göstermektedir ki Allah tarafından indirilen, vahiy edilen tek kaynak Kuran’dır. 

Şimdi Necm Suresi’nin ilk dört ayetine bakalım:

“Battığı zaman yıldıza and olsun. Ki arkadaşınız ne saptı ne de azdı. O arzusuna göre de konuşmuyor. İndirilmiş bir vahiyden başkası değildir o.” (53- Necm Suresi, 1-4)

Yukarıdaki ayetlerde geçen “vahiy” nedir? Peygamberin her sarf ettiği sözcük vahiy midir? Şu ana kadar üzerinde durduğumuz ayetler peygamberin ağzından çıkan her sözün vahiy olmadığını bize gösterdi. Peki o zaman vahiy nedir? Vahyin ne olduğunu anlamak için Şura Suresi’ne bakalım:

“İşte böyle! Biz sana Arapça bir Kuran vahiy ettik ki, ülke ve medeniyetlerin anasını ve çevresindekileri uyarasın. Ve toplanma günü konusunda da uyarıda bulunasın. Hiç kuşku yok o günde. Bir bölük cennettedir, bir bölük ateşte.” (42- Şura Suresi, 7)

Allah bu ayette, peygambere vahiy edilenin Arapça bir Kuran olduğunu söylüyor. Peygamberin Kuran’da yer alan bir ifadesi de bunu destekliyor:

“Bu Kuran bana vahiy olundu ki, onunla sizi ve ulaştığı herkesi uyarayım.” (6- Enam Suresi, 19)

h) Allah, peygamberden Kuran’da değinilmeyen işler hakkında diğer inananlara danışmasını istemektedir. Eğer peygamberin her söylediği ve yaptığı vahye dayansaydı Allah peygamberinden inananlara danışmasını ister miydi?

“Yapılacak işler hakkında onlara danış. Kararını verdiğin zaman da artık Allah’a dayanıp güven. Çünkü Allah, kendisine dayanıp güvenenleri sever.” (3- Ali İmran Suresi, 159)

Tüm bu kanıtlar açıkça göstermektedir ki peygamberin günlük hayattaki konuşmaları vahiy değildir. Allah tarafından peygamberimize indirilen tek mesaj Kuran’dır.



Kaynak: Kashif Ahmed Shehzada, Dinin Kaynağı Olarak Kur'an Yeter Mi?, İstanbul Yayınevi, 2015, s.13-20


11 Eylül 2017 Pazartesi

Kadın Erkeğin Kaburga Kemiğinden Mi Yaratıldı?

Eğe Kemiğinden Yaratılış Hikayesi ve Etkileri

Kuran'da yaratılış hikayesi genel hatları ile anlatılırken, Kuran'dan önceki kutsal kitap Tevrat'ta bu hikayenin epeyce ayrıntılı olduğu görülür. Tevrat'ın Yaratılış hikayesinde, birbirinden farklı iki anlatım var. Birincisine göre Allah yeryüzünde hayatı kurduktan sonra, o hayata hakim olmak üzere insanı yaratmış. Allah insanı kendi suretinde ve erkek ve dişi olarak çift yaratmış, onları mübarek kılmış ve onlara demiş ki, semereli olun, çoğalın, yeryüzünü doldurun ve onu rab kılın; denizin balıklarına, göklerin kuşlarına ve yeryüzünde hareket eden her şeye hakim olun! İkincisine göre ise insan olarak başlangıçta erkek yaratılmış, erkek diğer varlıklarla arkadaşlık kuramayıp da yalnız kalınca, ona arkadaş ve yardımcı olsun diye, erkeğin uyutulması ve kaburga kemiklerinden birinin çıkarılması ile, kendi cinsinden bir kadın yapılmış. Bu durum kadın ile erkek arasındaki cazibenin sebebi olarak gösterilmiş. O kadar ki, erkek anasını ve babasını bırakacak, karısına yapışacak ve onlar bir beden olacaklardır, denilmiş. (Tekvin 2, 24) Tevrat'ın daha sonraki ayetlerinde kadını suçlu çıkaran bir başka bildiri var. Buna göre kadın, Allah'ın yenmesini yasakladığı ağacın meyvesinden, şeytana uyarak yemiş ve böylece ilk günahı işlemiş, sonra erkeğe de yedirerek onun da günah işlemesine sebep olmuş, bunun üzerine insanlar cennetten kovulmuşlar. Allah insanları hayat ağacından daha fazla yemesinler ve ebediyen yaşamasınlar diye içinde yaşadıkları cennetten çıkarmış. Daha önce insanlar cennette kadın ve erkek çıplak olarak dolaştıkları halde utançları bulunmazken, yasak meyveyi yiyince gözleri açılmış, çıplak olduklarını bilmişler, utanmışlar ve incir yapraklarını dikip kendilerine önlükler yapmaya çalışmışlar. (Tekvin 3, 7-24) Allah deriden elbiseler yapmış ve onlara giydirmiş. Onlar böylece bütün yaşayanların anası ve babası olmuşlar, şeytan, kendisinin insana üstünlüğünü kanıtlamak üzere harekete geçip, yılan kılığında gelip yasak meyveyi yedirmek üzere ilk olarak kadını seçtiği için, kadının şeytana yakınlığı, erkeğe de yedirdiği için kadının da şeytan gibi ayartıcı olduğu söylemi çağlar boyu sürmüş. Allah erkeğe yasağını niçin çiğnediğini, hayat ağacının meyvesinden niçin yediğini sorduğu zaman, o, yanma vermiş olduğu kadının kendisine bunu yedirdiğini söylemiş. Kadın işlediği günah sebebi ile şiddetle cezalandırılmış, Allah kadına, zahmetini ve gebeliğini ziyadesiyle çoğaltacağını, ağrı ile evlat doğuracağını, arzusunun kocasına olacağım, kocasının ise ona hükmedeceğini bildirmiş. Erkeği de karısının sözünü dinlediği için cezalandırmış. Ona da, toprağın bu yüzden lanetlendiğini; ömrünün bütün günlerinde, toprağa dönünceye kadar ondan zahmetle ve alın teri ile yemek yiyeceğini, topraktan geldiği gibi toprağa döneceğini bildirmiş. Müslüman tefsirciler erkeğin ve kadının yaratılışı ile ilgili ayetleri tefsir ederken (2.Bakara Suresi, 35.ayet, 4.Nisa Suresi l.ayet) kadının eğri kaburga kemiğinden yaratılma hikayesini Tevrat'tan alıp kullanmışlar, bunu yaparken de H. Muhammet'e isnat edilen bir hadise dayanmışlar. Hadise göre, "kadın eğe kemiğinden yaratılmış, onu bir yol üzerine yönlendiremezsin; kadından ancak o haliyle yararlanabilirsin, onu doğrultmak istersen kırarsın, onun kırılması boşanmasıdır". (Kenzu'l-Ummal, Ali el-Muttaki, C16 S.372-.373, Hadis no. 49956) Hadis kritiklerinde, kadının kaburga kemiğinden yaratılışından söz edilmesinin bir hüküm değil, eski kültürdeki bir benzetmenin hatırlatılması ile verilmiş öğüt olduğu, hadisin metninde "gibi" kelimesinin bulunduğu, (Kadın eğri kaburga kemiği gibidir, onu doğrultmak istersen kırarsın! Bkz. aynı kaynak, 44976-79 numaralı hadisler) muhtemelen bu kelimenin rivayet sırasında düşmüş veya kasten düşürülmüş olduğu bildirilmişse de, İslam ilahiyatçılarının bir çoğu ve halk için yazılmış kitapların yazarları bu rivayeti Tevrat'taki ifadelerle birleştirerek erkeklerin kadınlara üstünlüğü ve üstünlüğün korunması konusunda ciddi bir Din hükmü gibi kullanmışlar.

Kuran'a göre, Allah hürriyet ve sorumluluk vereceği bir insan soyunu yaratacağını ve onu yeryüzünde halife yapacağını meleklere bildirdiği zaman, melekler yeryüzünde daha önce yaratılmış bulunan varlıkların tecrübesi ile olsa gerek, böyle birinin kan dökücü ve yozlaştırıcı bir varlık olabileceğini, kendileri sürekli teslimiyet içinde çalışırken insana gerek olup olmadığını merak etmişler. İnsan soyunun, daha önce yaratılmış varlıklar tarafından ilk algılanışının bozguncu ve yozlaştırıcı olarak görülmesi dikkat çekici. Ancak bu olumsuz algılamada cinsiyet değil, bir bütün olarak insan soyu söz konusu. Allah meleklere insanın üstünlüğünü göstermek üzere bir test yapıyor ve onlardan varlıkları isimlendirmelerini istiyor. Melekler Allah'ın kendilerine bildirdiğinin dışında bilgilerinin olmadığını söylerken, insan varlıkların hepsini isimlendiriyor (2.Bakara Suresi, 30-.31.ayetler) Melekler insanın bilgi üstünlüğü karşısında secde ederken, şeytan kendi yaratılışının insanınkinden üstün olduğu iddiasından vazgeçmiyor, şeytan Allah'ın kadını ve erkeği yaşamaları için içine koyduğu, acıkmanın, susamanın giyinmenin ve güneşin sıcaklığından etkilenmenin söz konusu olmadığı cennette de onları rahat bırakmıyor, her ikisini de yoldan çıkararak ilk günahı işlemelerine sebep oluyor. (20. Ta-ha Suresi, 118-119) İnsanlar yemeleri yasak olan meyveyi yiyorlar, böylece sahip oldukları konumu yitirerek, geçimlerini kendileri sağlamak üzere yeryüzünün olumsuz şartlarına indiriliyorlar. Kuran'da, yasak meyveyi yiyerek Allah'a karşı ilk günahı işleyenin ve erkeğe de yedirerek onun da günah işlemesine sebep olanın kadın olması gibi bir anlatım yok. Tam tersine anlatılan sadece şu: Adem (erkek) şeytanın sözüne kanarak, Allah'ın yasak meyveden yememeleri tembihini unutuyor, böylece Rabbinin emrine karşı gelmiş, dolayısıyla ciddi bir hataya düşmüş oluyor. Meyveyi erkek ve kadın birlikte yiyorlar. Meyvenin yenmesi bünyelerinde önemli bir değişime sebep oluyor, daha önce fark etmedikleri çıplaklıklarını fark ediyorlar ve örtünmek üzere yapraklar arayıp Allah'tan gizlenmeye çalışıyorlar, insanların yasak meyveden yemelerinin sebebi, Allah'a saygısızlık değil, Allah'ın tembihini unutmalarıdır. Burada Adem'in unutması ile insan soyunun bütününe uyarı yapılmakta, şeytanın kandırmalarına karşı tehlikede oldukları vurgulanmaktadır,  Adem'in unutması, onun yaratılışındaki amaçta azimli ve gayretli bulunmaması olarak bildirilmiş. Adem işlediğinin günah olduğunun farkına varmış ve bundan ötürü Allah'tan özür dilemiş, Allah özrünü kabul etmiş ve kendilerine yol göstermekte devam edeceği sözünü vermiştir. (20.Ta-ha Suresi, 119-122)


Kaynak: Beyza BİLGİN, İslamda Kadının Rolü, Konrad Adenauer Vakfı

Türkiye Temsilciliği, 2001, s.2-4

---

21. RAB Tanrı Ademe derin bir uyku verdi. Adem uyurken, RAB Tanrı onun kaburga kemiklerinden birini alıp yerini etle kapadı.
22. Ademden aldığı kaburga kemiğinden bir kadın yaratarak onu Ademe getirdi.
23. Adem, «İşte, bu benim kemiklerimden alınmış kemik,Etimden alınmış ettir» dedi, «Ona ‹Kadın› denilecek,Çünkü o adamdan alındı.» türemiştir.
24. Bu nedenle adam annesini babasını bırakıp karısına bağlanacak, ikisi tek beden olacak.
25. Adem de karısı da çıplaktılar, henüz utanç nedir bilmiyorlardı.

(Tekvin 2:21-25)

7. İkisinin de gözleri açıldı. Çıplak olduklarını anladılar. Bu yüzden incir yaprakları dikip kendilerine önlük yaptılar.
8. Derken, günün serinliğinde bahçede yürüyen RAB Tanrının sesini duydular. Ondan kaçıp ağaçların arasına gizlendiler.
10. Adem, «Bahçede sesini duyunca korktum. Çünkü çıplaktım, bu yüzden gizlendim» dedi.
11. RAB Tanrı, «Çıplak olduğunu sana kim söyledi?» diye sordu, «Sana meyvesini yeme dediğim ağaçtan mı yedin?»
12. Adem, «Yanıma koyduğun kadın ağacın meyvesini bana verdi, ben de yedim» diye yanıtladı.
13. RAB Tanrı kadına, «Nedir bu yaptığın?» diye sordu. Kadın, «Yılan beni aldattı, o yüzden yedim» diye karşılık verdi.
14. Bunun üzerine RAB Tanrı yılana,«Bu yaptığından ötürüBütün evcil ve yabanıl hayvanlarınEn lanetlisi sen olacaksın» dedi,«Karnının üzerinde sürünecek,Yaşamın boyunca toprak yiyeceksin.
15. Seninle kadını, onun soyuyla senin soyunuBirbirinize düşman edeceğim.Onun soyu senin başını ezecek,Sen onun topuğuna saldıracaksın.»
16. RAB Tanrı kadına,«Çocuk doğururken sanaÇok acı çektireceğim» dedi,«Ağrı çekerek doğum yapacaksın.Kocana istek duyacaksın,Seni o yönetecek.»
17. RAB Tanrı Ademe,«Karının sözünü dinlediğin ve sana,Meyvesini yeme dediğim ağaçtan yediğin içinToprak senin yüzünden lanetlendi» dedi,«Yaşam boyu emek vermeden yiyecek bulamayacaksın.
18. Toprak sana diken ve çalı verecek,Yaban otu yiyeceksin.
19. Toprağa dönünceye dekEkmeğini alın teri dökerek kazanacaksın.Çünkü topraksın, topraktan yaratıldınVe yine toprağa döneceksin.»
20. Adem karısına Havvafç adını verdi. Çünkü o bütün insanlarınfç annesiydi. gelen aynı sözcükten türemiştir.
21. RAB Tanrı Ademle karısı için deriden giysiler yaptı, onları giydirdi.
22. Sonra, «Adem iyiyle kötüyü bilmekle bizlerden biri gibi oldu» dedi, «Artık yaşam ağacına uzanıp meyve almasına, yiyip ölümsüz olmasına izin verilmemeli.»
23. Böylece RAB Tanrı, yaratılmış olduğu toprağı işlemek üzere Ademi Aden bahçesinden çıkardı.
24. Onu kovdu. Yaşam ağacının yolunu denetlemek için de Aden bahçesinin doğusuna Keruvlar ve her yana dönen alevli bir kılıç yerleştirdi.

(Tekvin 3:7-24)