31 Temmuz 2017 Pazartesi

Kuran Kadına Mirasta Eşitsiz Mi Davrandı?


Bakara 180: Birinize ölüm geldiği vakit, bir hayır (bir mal) bırakacaksa, babası, anası ve en yakın akrabası için meşru bir surette vasiyet etmek, Allah'tan korkan kimseler üzerine yerine getirilmesi vacib bir hak olarak size farz kılındı.

Nisa 11: Allah size çocuklarınız hakkında öğütte bulunuyor. Erkek, kadının iki katı pay alır. Mirasçılar sadece kadın olup iki kişiden fazla iseler terekenin üçte ikisi onlarındır. Çocuk sadece bir kadınsa terekenin yarısı onundur. Ölen kişi ardında çocuk bırakmışsa, ana ve babasının her birisine altıda bir düşer. Çocuğu yok da kendisine sadece ana ve babası varis oluyorsa bu durumda annesine üçte bir pay düşer. Kardeşi varsa bu durumda annesine altıda bir düşer. Tüm bu paylaşma oranları, ölenin yaptığı vasiyetten ve borçların ödenmesinden sonra gelir. Analarınız, babalarınız ve çocuklarınızdan hangisinin size daha yararlı olduğunu bilemezsiniz. Bu Allah'ın yasasıdır. Allah Bilendir, Bilgedir.

Nisa 12: Eğer hanımlarınızın çocukları yoksa, bıraktıkları mirasın yarısı sizindir. Şâyet bir çocukları varsa o zaman mirasın dörtte biri sizindir. Bu paylar, ölenin vasiyeti yerine getirildikten ve varsa, borcu ödendikten sonra verilir. Eğer siz çocuk bırakmadan ölürseniz, geriye bıraktığınız mirasın dörtte biri hanımlarınızındır. Şâyet çocuklarınız varsa o zaman bıraktığınız mirasın sekizde biri hanımlarınızındır. Bu paylar, yaptığınız vasiyetler yerine getirilip ve varsa borcunuz ödendikten sonra verilir. Eğer ölen bir erkek veya kadının çocuğu ve babası bulunmadığı halde kelâle olarak (yan koldan) mirasına konuluyor ve kendisinin bir erkek veya kızkardeşi bulunuyorsa, bunlardan herbirinin miras payı terekenin altıda biridir. Eğer mevcut olan kardeşler bundan daha çok iseler, bu takdirde kardeşler mirasın üçte birini zarara uğratılmaksızın aralarında eşit olarak taksim ederler. Bu paylar ölenin vasiyeti yerine getirilip ve varsa borcu ödendikten sonra verilir. Bunlar, Allah tarafından bir emirdir. Allah her şeyi bilen ve yarattıklarına çok yumuşak davranandır.

*Kuran'a göre vefat eden kişinin vasiyeti yerine getirildikten ve borçları ödendikten sonra  geriye kalan mal varlığı Nisa, 11-12 ayetlerine göre pay edilir.

 (Yani isteyen tüm mal varlığını kızına da bırakabilir. Bu kişinin kendi tasarrufundadır.)

·    Kadın ve erkek mirasını incelerken, Kuran’ın tüm sistemi içinde para akışını ve maddi ilişkileri anlarsak mirastaki paylaşmayı daha iyi anlarız.

·   Kuran’a göre erkek, evlenirken kadına mehir verir. (Mehir kadına verilir, kadının ailesine değil) Kuran, mehirin miktarını belirtmediği için örneğin maddi ihtiyaç halinde olan, evini yurdunu terk edip evlenecek olan kadın mehir olarak ev, araba v.b. isteyebilir. Koca adayıyla bu mehirde anlaşılırsa evlilik olur. Yok kadın böyle bir mehir talebinde bulunmasa mehir bir yüzük, bir hediye v.b. de olabilir. Kuran mehirin uygun bir tarzda verilmesini ister, miktarını belirlemeyerek, birçok konuda oluşturduğu esnek ortamı burada da oluşturur.

·    Ayrıca Kuran’a göre erkek, kadının ve çocukların geçimini üstlenir. Eğer boşanma olursa; çocukların masrafları, anne çocuğu emziriyorsa annenin de masrafları, Kuran’a  göre erkeğin yükümlülüğündedir.

· Yani Kuran’a göre erkek hem mehirle hem de karısının ve çocuklarının masraflarını karşılamakla kadına yüklenmeyen bu harcamalardan sorumlu tutulur. Dul kalan kadınların ise aldıkları mehir ve diğer varlıkları geçinmelerine yeterli değilse, ihtiyaçları varsa uygun tarzda geçindirilmeleri, tüm Müslümanların vazifesidir. (Bakara, 241)

·   Görüldüğü gibi erkeğin parası ve maddi varlığı sürekli bölünür ve üzerinde birçok sorumluluk vardır.

·     Buna karşı Allah, erkek çocuğa, kız çocuğunun iki katı miras önerir. (Nisa, 11) Miras ile ilgili teferruatlar Nisa, 11-12 ve 176. ayetlerde okunabilir. Mirasçı olan anne, baba ise mirastan ikisi de altı bir olarak eşit hisse alırlar. Görüldüğü gibi Allah erkeğin malını böleceği, iş kurmak için sermaye gerekeceği yaşlarda erkeğe kız kardeşinin iki katı miras önermektedir. Fakat çocuğu ölen anne ve babalarda böyle endişelerin olması muhtemel değilken, önerilen miras her birine, hem babaya hem de anneye altıda birdir.

·   Kimi insanların ‘’şu anda devir böyle, artık kadınlar da çalışıyor’’ veya ‘’oğlumun hanımı da kendi de zengin, kızımın kocası da kendisi de fakir’’ gibi farklı özel şartların ifade eden durumları oluşabilir. Daha evvel de dediğimiz gibi Kuran’da esas olan vasiyettir; tüm bu miras dağıtımları, vasiyet ve borçlardan geri kalan içindir.
     
___

 Kaynak: Kuran Araştırma Grubu, Uydurulan Din ve Kurandaki Din, İstanbul Yayınevi, 2011, s.239


·   Bu konuda sorun; kelime sıkıntısı çekmeyen, (Lokman, 27) en iyi yasa koyucu olan, (Maide, 50) unutkan olmayan, (Meryem, 64) Kuran'ı detaylı bir şekilde indiren (Hud,1) Allah'ın yasası (Kuran) varken; (haşa) bunu yeterli bulmayıp, mirasın nasıl dağıtılacağını anlatan ayetlerin (Nisa, 11-12) vasiyetle ilgili ayeti (Bakara, 180) iptal ettiğini düşünen ve “Varise vasiyet yoktur.”[Ebu Davut Vesaye 6] hadisi ile de Kuran’ın açık hükmünü iptal etmeye çalışan zihniyette, Kuran’a ön yargılı yaklaşımlarda ve Kuran’ı bütün olarak kavramaya çalışmamaktadır. Yoksa Kuran, her konunun en mükemmel şekilde çözümünü sunmaktadır.




28 Temmuz 2017 Cuma

Kadınların Kapanması / Kadınları Kapatmak Din Mi? Gelenek Mi?

''İnanan kadınlara da söyle, gözlerini sakınsınlar, iffetlerini korusunlar ve açıkta olması gereken yerleri hariç, alımlı yerlerini göstermesinler. Örtülerini göğüslerinin üzerine kapasınlar. Vücutlarının alımlı yerlerini kimseye göstermesinler; ancak kocaları, babaları, kocalarının babaları, oğulları, kocalarının oğulları, kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kızkardeşlerinin oğulları, diğer kadınlar, cinsel iktidara sahip olmayan erkek hizmetkarlar ve işçiler ve kadınların cinsel yönlerini henüz anlamayan çocuklar hariç. Gizledikleri alımlı bölgelerini sergilemek/bildirmek için ayaklarını yere vurmasınlar. Ey inananlar, topluca Allah'a yöneliniz ki başarılı olasınız.'' (24- Nur Suresi 31)    

 (Çeviri: Edip YÜKSEL)

''Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini bakılması yasak olandan çevirsinler, iffetlerini korusunlar. Süslerini, kendiliğinden görünen kısmı müstesna, açmasınlar. Baş örtülerini yakalarının üzerine salsınlar. Süslerini kocaları veya babaları ve kayınpederleri veya oğulları veya kocalarının oğulları veya kardeşleri veya erkek kardeşlerinin oğulları veya kızkardeşlerinin oğulları veya müslüman kadınları veya cariyeleri veya erkekliği kalmamış hizmetçiler, ya da kadınların mahrem yerlerini henüz anlamayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizledikleri süslerin bilinmesi için ayaklarını yere vurmasınlar. Ey inananlar! Saadete ermeniz için hepiniz tevbe ederek Allah'ın hükmüne dönün.'' (24- Nur Suresi 31)

(Çeviri: Diyanet İşleri)

Hımar: Yere konulan, masaya örtülen, herhangi bir örtü anlamındadır.

Hımar masaya konursa masa örtüsü, başı örterse baş örtüsü anlamında olur.

Eğer hımar kelimesiyle başın örtülmesi istenseydi ''hımar ür-res'' gibi bir vurgu ile başörtüsü denebilirdi. Böylece ''res'' kelimesiyle baş bölgesi vurgulanır ve ''hımar'' ile birlikte başörtüsü net bir şekilde anlaşılırdı.  Nitekim abdest ayetinde başın sıvazlanması söylenirken, baş kelimesi Arapça karşılığı ''res'' ile vurgulanır.

Üstelik ayette kapatılacak yerin ‘’yaka açığı’’ olduğu geçer. Yani ‘’hımar’’ın başı kapatması değil, ‘’yaka dekoltesini’’ örtmesi istenir.

(‘’Yaka açığı’’ manasına gelen ‘’cuub’’ kelimesi hem bu ayette kapanılacak bölgeyi belirtmek için, hem de Hz. Musa’nın yaka açığına elini soktuğunu belirten ayetlerde geçer.) Yani ‘’hımar’’ kelimesi sırf başörtüsü manasına gelseydi bile bu ayetten başı örtmek değil, yine yaka dekoltesini kapatmak anlaşılacaktı. Üstelik başörtüsünü Kuran’a mal etmek isteyen zihniyet, açık bir saptırma yaparak; ‘’felyedribne’’ fiilini ‘’salsınlar’’ diye tercüme etmektedir. Böylece ayet, ‘’başörtüsünü yaka açıklarına salsınlar’’ şeklinde okunacaktır. Oysa hiçbir şekilde ‘’ darabe’’ kökünden türeyen ‘’felyedribne’’ fiili ‘’salsınlar’’ manasına gelmez. Bu fiille, örtünün ‘’yaka açığına konması’’ yani ‘’yaka açığının kapatılması’’ anlatılır. Kuranda ‘’salsınlar, indirsinler’’ manasında ‘’felyüdnine’’ kelimesi kullanılır. Allah böyle bir ifade kullanmak isteseydi ‘’felyedribne’’ fiili yerine ‘’felyüdnine’’ fiilini kullanmaz mıydı?

Ayette diğer dikkat etmemiz gereken nokta ‘’süsler’’ kelimesi ile neyin kastedildiğidir. Bizim kanaatimize göre  ‘’ süsler’’ kelimesi ile özellikle  ‘’gögüsler’’ kastedilmektedir. Çünkü ayetteki tüm noktalarla, mantıklı bir şekilde, göğüs bölgesinin uyum sağladığı kanaatindeyiz.

      Ayette ‘’yaka açıklarının kapatılması’’ geçiyor.  Yaka açıklığından ise göğüsler gözükür.

Ayette gizlenen süslerin belli edilmesi için ‘’ ayakların yere vurulması’’ geçiyor. Ayaklar yere vurulduğunda vücutta belli olacak yer özellikle göğüslerdir.

Ayette kendiliğinden görünenler hariç süslerin kapanması söylenmektedir. Ne kadar kapatılmaya çalışırsa çalışılsın özellikle iri göğüslüler, çeşitli fiziksel hareketlerde kendini belli edebilir. Ayetten bunun doğal olduğu anlaşılır.

Ayette süslerin kimlerin yanında açılabileceği söylenir. Kuran’daki diğer ayetlerden kadınların bir kısmının iki yıl gibi uzun bir süre çocuklarını emzirdiğini görüyoruz. Kadının, babası gibi yakınlarının yanında, çocuğu acıktığında ve ağladığında onu emzirmesi gerekebilir. Ayetteki bu açıklamanın özellikle kadınlara büyük kolaylık sağlayacağı kanaatindeyiz. Ayetteki, bahsedilen ifadelere, göğüs gibi uyan başka bir ifade bulunmadığından süslerle özellikle göğüslerin kastedildiği sonucuna varabiliriz.

“Süsler” kelimesinden takı gibi maddelerin anlaşılamayacağı ayetin bütünsel olarak ele alınmasıyla açığa çıkar. Çünkü ayette, kadınların süslerini kendi kadınları yanında açabileceği geçiyor. Takı gibi maddeler tahrik unsurundan daha çok hava atma unsuru olabilir. Eğer bu hava atma olayı engellenilmeye çalışılsaydı, buna ilk olarak, karşı cins erkekler yerine, aynı cinsten olan kadınlar dahil edilirdi. Ayrıca ayakları yere vurunca hangi takı eşyası belli olur? Kendiliğinden gözüken takı ne olabilir? Araf suresi 31’de ziynet eşyalarının mescid yanında giyilebileceğinin söylenmesi; takıların, cami yanı gibi en kalabalık yerlerde de teşhir edilebildiğini, yani saklanmasını gerek olmadığını gösterir. Görüldüğü gibi mantıksal bir elemeyle gidildiğinde; ayetin, özellikle göğüs bölgesinin kapanmasını vurguladığı anlaşılır.

Günümüzde kadının kapanması için kullanılan “tesettür” ifadesi de Kuran’da geçmez. İslam adına etrafında bu kadar büyük fırtınalar koparılan bir kavramın, yani “tesettür” ifadesinin İslam’ın temel kaynağı olan Kuran-ı Kerim’de bulunmaması önemlidir. Demek ki “tesettür” kelimesi dini bir kavram olarak sonradan oluşturulmuştur. Ayette geçen “humur” ve onun tekili olan “hımar” kelimesini, kadınların başlarına örttükleri kumaşa verilen özel isim gibi değerlendirmek kelimenin anlamını sınırlamak olur. Bir şeyi örten şeye “hımar” yani “o şeyin örtüsü” denir. En ünlü Arapça sözlük olan Lisan-ı Arab’tan “hımar”ın temel manasının “örtmek” olduğunu görebilirsiniz. Kelimenin temel manası, mezheplerin kelimeleri tahrif etmesine rağmen açıktır. Daha evvel açıkladığımız gibi ayette kapatılacak yerin yaka açığı olduğuna dikkat çekilir, baştan bahsedilmez. Günümüzde, Arapça’da, kadınların başlarına örttükleri kumaşın özel adı “hımar” değil “mikna” ve “nasıyf”tır. Hangi Arapça sözlüğe bakılırsa bakılsın “mikna (çoğulu mekani)” ve “nasıyf”ın hanımların başlarını örttükleri kumaşın adı olduğu görülecektir.

Kadınların kapanması konusunun daha da iyi anlaşılması için ikinci olarak Ahzab suresinin 59. ayetini de inceleyelim:

''Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle cilbablarını (elbiselerini) üzerlerine giysinler. Bilinip incitilmemeleri için bu daha uygundur.'' (33-Ahzab Suresi 59)

Bu ayetin anlaşılmasında kilit kelime “cilbab”dır. “Cilbab” Arapça’da gömlek, elbise gibi üste giyilen giysileri ifade eden bir kelimedir. Fakat hiçbir şekilde cilbab, belli bir yerden belli bir yere kadar örten giysi manasına gelmez. Mezhepçi din anlayışını benimseyenlerin kimisi, kadının yüzü de dahil vücudunun tümünün örtülmesinin farz olduğunu, kimisi iki gözü, kimisi tek gözü dışındaki her yerini örtmesinin farz olduğunu, en ılımlıları ise yüz, eller ve ayaklar dışında her yerini örtmesinin farz olduğunu savunurlar. Oysa kadınların kapanmasıyla ilgili dinin tek kaynağı olan Kuran’da açıklananlar bu iki ayetle sınırlıdır. Yani kadınların başını örtmesi, peçe giymesi ve diğer anlatılan sınırlar; Kuran’ın değil geleneklerin ve şahsi görüşlerin dine sokulmasının sonucudur. Eğer Allah böyle katı sınırlar çizmek isteseydi, bir ayette “Cilbabla, yüzünüz ve elleriniz dışında her yerinizi örtün” şeklinde bir sınırla kapanmanın sınırlarını çizebilirdi. Örneğin abdest ile ilgili ayette Allah, yıkanacak yerleri tek tek saymış ve “Dirseklere kadar ellerinizi yıkayın” gibi ifadelerle kesin sınırları koymuştur. Eğer Allah kapanmada da kesin sınırlar koymak isteseydi, bunu en azından bir cümleyle belirtebilirdi. Geçmiş kavimlerin başına gelenleri bile detaylarıyla anlatan Kuran, her şeyi açıkladığını kendisi söyleyen Kuran, eğer kapanmada sınırları belirlenmiş bir ölçü olacaksa ve bu bir tek cümleyle bile açıklanabilecekse niye bu cümleyi içermesin? Bu açıklamanın olmaması, bu tarzda kesin bir sınır koymak istenmemesindendir. Yukarıdaki 33-Ahzab suresi 59. ayeti ele alırsak, ayette kesin hatları olmayan esnek bir ölçünün olduğunu görürüz. Ayetten, üzere alınan elbiseyle kadının bilinmesi gerektiğini, böylece incitilmeyeceğini anlarız. Kadın namuslu bilinirse, bilinmemeden dolayı bir incitilmeye uğramaz. Bazı insanlar namussuz, fahişe sandıkları kadınlara takılıp onları incitebilir. Ayet, kadının üzerine elbise alıp bunu önlemesini sağlıyor.

Peygamberimiz’in döneminde kadınların bir kısmının çırılçıplağa yakın, göğüsleri açıkta dolaştığı, hatta İslam’ın hakimiyetinden önce putperestlerin Kabe’de haccı çıplak yaptığı söylenir (Kurtubi, el Cami-il Ahkamil Kuran 7/189). 33-Ahzab suresi 33. ayetten de İslam’dan önceki cahiliye döneminde kadınların süslerini açığa vurduğunu anlayabiliriz. Kendi dönemindeki ölçüyü ve fahişe kadınların açıklığının derecesini bilen kadınlar, elbiselerini ona göre ayarlayıp bu tacizden kurtulurlar. Günümüzde de eğer böyle bir durum olursa; kadınlar, kendi yörelerini, geleneklerini, şartlarını gözönünde bulundurup, kendilerini fahişe tipli kadınlardan ayırıp tacizden kurtulurlar. Burada şuna dikkat edelim; kadınlar, gerekli şekilde elbise giyip, tanınmamaktan dolayı oluşan tacizden korunur. Toplumda kadın nasıl giyinirse giyinsin taciz edecek adamlar da olabilir. Ayette namuslu bilinmemeden dolayı oluşan taciz önleniyor ve bu önlenirken “daha uygundur” tarzında yumuşak bir ifade kullanılıyor. Yoksa bazı erkeklerin, beğendiği  bir kadını terbiyesizce taciz etmesi bu ayetin konusu değildir. Ayetin esnek ve şartlara göre ayarlanacak ifadesinden anlaşılmaktadır ki kadın cilbabını (elbisesini) öyle giyecektir ki; çıplaklığıyla fahişe mesajı verenlerden ayrılacak, tanınacak ve böylece tacizden korunup, daha uygun bir hareket tarzında bulunacaktır. Kıyafet nasıl olmalıdır sorusu görüldüğü gibi ayetin içinde gizlidir; kıyafet ayetin amacına uygun olmalıdır. Eğer amaç yerine sınırlar önemli olsaydı ve bunda katılık gerekseydi, Allah ayeti ona göre indirebilirdi. Kapanmayı temel  olarak bu iki ayet tarif etmektedir. Kapanmayı tarif etmemesine rağmen, kadınların giyimine değinen son ayet ise 24- Nur Suresi 60. ayettir:

''Nikah arzuları kalmamış, hayızdan kesilen kadınların süslerini göstermeye çalışmadan siyablarını (giysilerini) çıkarmalarında kendilerine bir günah yoktur. İffetli davranmaları kendileri için daha hayırlıdır. Allah İşitendir, Bilendir.'' (24-Nur Suresi 60)


Bu ayette geçen “siyab” kelimesi de hiçbir şekilde belli bir yerden belli bir yere kadar olan bölgeyi kapatan bir elbise manasına gelmez. Bu ayetten, belli bir yaşa gelmiş kadınların, kıyafetlerine daha az dikkat edebileceğini anlıyoruz.


Kaynak: Kuran Araştırma Grubu, Uydurulan Din ve Kurandaki Din, İstanbul Yayınevi, 2011, s.245-254